Eugène Delacroix
Bilge Kalender, içeride olduğunuzu biliyoruz. Açın kapıyı, bize zorluk çıkarmayın. Bilge Kalender!
Alın bu adamı, gidelim artık, çok uzun sürdü bu iş.
Efendim, ben yapamayacağım, beni mazur görün lütfen.
Emirlerime karşı mı geliyorsun, öyle olsun bakalım senin cezan birliğe gidince verilecek.
Kaya!
Emredin Komutanım!
İçeride yasa dışı ne varsa topla sonra arabaya gel.
Emredersiniz Komutanım!
Efendim, Bilge’yi yakaladık, birliğe getiriyoruz.
Bilge deme o’na Teğmen. Üç kuruşluk satılmışlara, vatana ihanet edip yasaları çiğneyenlere Bilge denmez.
Emredersiniz Efendim!
Birliğe getirmeyeceksin onu, mahkeme hazırlandı hemen adliyeye götür
Ama Efendim…
Derhal dedim asker, duymadın mı Derhal!
Emredersiniz Efendim! Duydun Ahmet, hemen adliyeye. Sen ne suç işledin böyle adam. Ne işledin de direk adliyeye gidiyorsun. Yargılanıyorsun.
Gerçekler genç. Gerçekler.
“Adalet Tanrı’nın Avuçlarındadır.” Ne büyük ironi dimi Ahmet?
Bizden buraya kadar Bilge Kalender. Bundan sonrası senin yolun. Yalnız senin. Ulu Tanrı, yardımcın olsun.
Yalnızlık iyidir Teğmen. Gerçeklerin ortaya çıkıp seni sıkıştırdığı tek yerdir yalnızlık. Buraya kadar bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim size.
Asker, arabaya!
Demek buraya gelmeyi komik buluyorsun, Kalender! Bir de karşında duran büyük heyetle alay geçermişçesine gülüyorsun. Sen bilmiyor musun ki bu heyet gücünü Ulu Tanrı’dan almaktadır.
…
Konuşamazsın tabi. Suçlu olduğunu çok iyi biliyorsun. Bilgeymiş, küstah herif! Lafı uzatmaya gerek yok, bir an önce yargılamaya başlayalım. Kalender’in ne üzerine suçlandığını okur musunuz?
… , ülkeyi bölmeye yönelik eylemlerde bulunmak, gençlerin beyinlerini yıkayarak örgüt kurmak, yasalarımızın saçmalık olduğunu ileri süren kitaplar yazmak, eski düzene ait yasak kitaplar bulundurmak ve bunları halka açık yerlerde okumak, Tanrı’yı tanımamak…
Suçlamaları duydun, bir an önce kendi savunmanı yap ve bu iş bitsin.
Savunmamı yapmamı istiyorsunuz demek. Ne için istiyorsunuz; vicdanınızın rahatlaması adına mı yoksa tanrınızın önünde suç işleme korkusundan uzaklaşmak adına mı? Siz önce buna cevap verin ben de savunmamı yapmaya başlayıp sizlerin değerli boş vakitlerinizi almayayım.
Sen kim oluyorsun da bize soru yöneltebiliyorsun. Sen kim oluyorsun da Ulu Tanrı’mıza o pis dilini uzatabiliyorsun. Şimdi konuşmaya başla yoksa…
Bana yöneltilen suçlamaların her birine cevap vereceğim, sizden tek ricam sözümün kesilmeyip her bir kelimemin dikkatle dinlenmesi olacaktır. Bunu yapabilecek misiniz?
Tamam, isteğin kayda geçti. Başla!
Teşekkür ederim. Suçlamalara cevap verirken ilkinden başlayarak sonuncusuna doğru gideceğim zira son suçlamanın herkes tarafından beğenilmedi açık. Bana ülkeyi bölmeye yönelik faaliyetlerde bulunmakla suçluyorsunuz. Ne tuhaf! Bu ülkeyi bölenler ilk sizler oldunuz, gücünüzü ulu tanrınızdan aldığınızı savunarak böldünüz. Bir bütün halinde hareket eden ülkemizi sosyal yapısına bile bakmadan özerk eyaletlere böldünüz. Sekiz başka eyalet ve şimdi her bir eyaletin lideri karşımda beni yargılıyor. Sizce de komik değil mi bu? Sizler halkın meşruluğunu alarak başardınız bunu hem de halka sormadan demokrasi terimini balyoz gibi kullanıp bizi yok ederek yaptınız ben ise sizin bölmeye çalıştığınız ülkeyi bir araya toplamak adına tek başıma mücadelemi veriyorum. Beni sizin yarattığınız toplumun bir parçası olmadığım için kızıyorsunuz. Aslında beni yaratan da sizlersiniz. Unutmayın ki; yapılan her bir kötülüğün sonunda yeni bir kahraman doğar ve ben o kahramanları bulmak adına yola çıktım. Şimdi bakıyorum da bir ülkeyi bölen sizler benim tek başıma özerkliklerinizi birleştirip tek yürek olmanızı istememden korkuyorsunuz. Soruyorum size ben mi böldüm bu ülkeyi…
Gençlerinizin beyinlerini yıkıyor muşum? Gülmemek için kendimi zor tutuyorum ve sizlerden utanıyorum. Asıl sizler gençlerinizin beyinlerini yıkıyorsunuz. Okullarınızda, o sıralarda verdiğiniz eğitimlerle demokratik düşünceyi yok ediyorsunuz. Zorla din dersi verip her bir bireyi dini kullanarak uyutmaya çalışıyor, dini afyon olarak kullanıyorsunuz. Derslerinizin hiçbirinde önemli eserleri okutmuyorsunuz, bilim adı altında oluşturduğunuz komisyonlardan çıkan kitapları genç beyinlere şırıngalıyor ve düşüncelerini kısırlaştırıyorsunuz. Her gün derslere girerken okuttuğunuz metinlerle herkesi tek bir kalıba sokuyorsunuz. Bunlar yetmezmiş gibi de her bir eyalet de farklı diller okutularak eskiden bir olan milleti yavaş yavaş birbirlerine yabancılaştırıyorsunuz. Evet, doğru, ben genç beyinlere bu gerçekleri sunarak onların fikirlerini kirletiyorum. Ama unutmayın ki bu kadar çok temizliğin içindeki kirlilik gerçekleri göstermektedir…
Yasalarınızın yanlış olduğunu belirten kitaplar yazıyor muşum… İlginçtir ki bunu yaptığımdan benim bile haberim yok. En çok güldüğüm suçlama da bu oldu. Hem benim tek başıma bunları yaptığımı söylüyorsunuz hem de kitaplarımı bastırabileceğim bir yerlerin olduğunu iddia ediyorsunuz. Eğer öyleyse kitaplarımı basan kişi nerede?
Yalan söylüyor efendim, size verdiğim kâğıtları okuyunuz.
Sen otur yerine. Bu kâğıtlarda yazanları nasıl açıklayacaksın.
Demek Muaviye’nin söylemleriyle suçlanıyorum bu noktada. O kâğıtta yazanların her bir kelimesini ben kaleme aldım, evet! Her birinin de arkasındayım. Ülkenizin hür olduğunu savunan bir metin yazmışınız ancak “Ulu Tanrı İle İlgili İşler Dairesi” kurarak dini kendiişlerinize alet edip halkı sömürüyorsunuz. Bu konuyu son suçlamama cevap verirken açmak istiyorum. Askeriye’nin görevi yalnızca bu ülkenin bütünlüğünü sağlamak adına dış güçlerden korumak iken sizler bu ülkeyi bölmekte askeriyeyi kullanıp önemli kararlar alırken askeriyenin boyunduruğu altında kararlar alıyorsunuz. Demokrasi’yi silahların gölgesinde bize sunuyorsunuz. Beni buraya getiren ekip bile askerlerden oluşmaktaydı. Demek ki ben sizin dış düşmanlarınızdan biriyim ve ben sizin topraklarınızda sizin elinizde yetiştim. O zaman beni yetiştiren sizler de benim kadar suçlusunuz…
Yasak kitaplara gelince, nasıl olur da onlar yasak kitap olur anlayamıyorum. O kitaplarda yazan ilkeleri kullanarak sizler şimdiki gücünüze eriştiniz. Bakıyorum da her bir kitap önünüzde duruyor;”Cumhuriyet Bir Gerekliliktir, Halk Her Şeyden Önemlidir, Milliyet ve Ülke Bütünlüğü, Değişim Devrimle Olur, Devlet Herkese Lazım, Aydın Bir Işıktır Laiklik”, kitap isimleri bunlar. Aslında burada yazanları sizler çok iyi biliyorsunuz. Önce cumhuriyetin koruyucu kalkan olduğunu buradan anlayıp onu yıktınız sonra halkın gücün küçümsenmeyeceğini anlayıp onları yanınıza demokrasi kisvesi altında çektiniz, millet kavramıyla geçmişteki atalarımızı bu işlere alet ettiniz, değişimin devrimle olacağını yanlış anlayıp kanlı bir devrimi önümüze getirdiniz, devletinizin parçalanmış bütünlüğü adına da her gün tek kanalınızdan herkesin beynini yıkamaya devam ediyorsunuz. Kısacası sizin yasakladığınız her bir kitabı sizler baş ucunuzda bulundurup, rehber edindiniz…
Son suçlamama gelince; tanrıyı tanımamam konusu. Evet, ben sizin ulu tanrınızı tanımıyorum zira ben sizin tanrınızı ayaklarımın altına aldım. Mücadeleme öyle başladım. Sizin bize sunduğunuz tanrı sizin mutlak gücünüzü kabul etmemizi emrediyor. Sizlerin yenilmez olduğunuzu her şeyi yapmaya hakkınızın oluğunu söylüyor. Adaleti bile sizin aracılığınızla kullanacağını belirtiyor. Bu gerçek tanrı olamaz. Sizler kendi tanrınızı bile öldürmüşünüz, onun yerine küçük tanrılar yaratarak; penia’yı, ploutos’u, hades’i, ares’i, zeus’u, hestia’yı, athena’yı, momos’u, eros’u, eirene’i, poros’u ve daha birçoklarını yarattınız. Sahtekârlığınıza haklıda alet edip onlarında bu büyük cinayete yataklık yapmasına sebebiyet verdiniz. Ama ben sizin cinayetinizi çıplak gözlerimle gördüm. Sizler asıl tanrınız olanı unuttunuz. Gücünüzü nereden aldığınızı unutup tanrınızı öldürdünüz.”İnsan kendisinin nasıl katili olabilir”,diyenlere en açık örnek sizlersiniz. Biliyorum ki bu salonda oturan birçok kişi, sizlerin yüzünden, beni anlayamıyorlar. Sizler büyük bir suç olan kötülüğü yaptınız; insanların düşüncelerine prangalar vurup, ölümünü beklemeye başladınız. Tekrar bağırarak söylüyorum; “sizler gerçek gücünüzü nereden aldığınızı unutup Tanrımızı öldürdünüz.” Şimdi ben sizi suçluyorum ve yaptıklarınızın cezasını hak ettiğiniz şekilde ödeyeceğinize hiç şüpheniz olmasın. İnsanları yalnızlığa itiyorsunuz. Bu yalnızlık sizlerin sonu olacak. Sizlere özgürce bağırabildiğim son öğüdümdür; “Gecelerin ardına saklanmış duygulardır gerçeklik. Günleri istila eden, yalanlar yüzünden.” Unutmayın, düşünün, gerçekleri yalnızlığınızla birlikteyken bulacaksınız. Kulak verin yalnızlığınızda kulağınıza fısıldayan seslere onlar benim aydınlığım oldu ve sizlerin de olacaktır.