Sevgili Günlük #18 | dostluk dediğin

Kaynak

Durduk yere hüzün gelir ve kapınızı tıklatır. Tamam itiraf ediyorum sebepsizce değildir ve içinde biriktirdiklerinin dile gelip 'biz burdayız' demesidir. :)

Durduk yere değildir elbette, bir yerlerden aniden fırlar; muzipce belki de sinsice uzatır kafasını ve 'hiç gitmedim ki seni kandırdım' diye güler. Görmek, duymak, bilmek istemez; kapatırsın kendini en kuytu köşelere ama bir ses, bir fotoğraf, radyoda çalan bir şarkı onu hatırlatıp önünüze koyar. O saatten sonra yokmuş gibi davranamayıp teslim olursun hüznün kollarına..

Hem burdasındır hem de bambaşka diyârlarda, fersah fersah uzaktadır ruhun. Yürüdüğün topraklar sanki senin değil ya da hiç senin olmamış gibi. Dokunduğun yerler yabancılaşır, bazen kendine bile yabancısındır. Öyle bir hava hâkimdir artık.

O anlarda belki de bir dost elinin özlemini çeker, yaslanacak bir omuz ararsın. Tuhaftır, insanoğlu ömründe bir bilemedin iki defa karşılaşacağı insanı nasıl da basit şeylerle harcayıp hiçe sayar. Her şeyini paylaşan, derdiyle hemhâl olan o insanı üzmekten çekinmeyerek, bile bile uçurumun kenarına götürür onu adımları.

dostluk dediğin çok nazlı bir kuş
kapıp da kaçan mı
gözünün bebeği gibi korumak marifet
dostluk dediğin nadir bir kuş
huyuna suyuna dikkat
bir kez kuyruğu titretti mi
diriltene mükâfat *

Bazen bir akşamüstü sohbetinde bir hikâyeye kulak verirsin. Dost acısından yaralı bir yüreğin anlattıklarını dinlemek bile kilometrelerce uzak olmana rağmen burnunun direğini sızlatır. Gözlerinden akan yaşlara engel olamaz, aklından geçen 'neden'lerin 'keşke'lerin seline kapılır gidersin. Neye üzüldüğün bile belli değildir çoğu zaman; ama o acıyı hissedersin sol yanında. Kaybetmenin hüznünü defalarca yaşadığından sana hiç yabancı gelmese de o an, yine de üzülürsün. Belki anlatana, belki kaybedilenlere, belki de dinleyene..

dostluk dediğin güzel bir kitap
hava gibi
su gibi
ekmek gibi
vazgeçilmez bir tat
sonuna kadar dayanmak şart
dostluk dediğin eşsiz bir kitap
sevmediğin sayfaları varsa
atla
sayfayı kökünden yırtmak şart mı *

'Dostluk bir nasip meselesidir' demişler. Birden bire gelişir, 'şununla dost olayım' deyip olamazsın. Hiç ummadığın birine, kendine bile itiraf edemediklerini anlatırken bulursun.

Dostluk, Lütfi Bergen'in deyişiyle "Birlikte yürürken belirginleşen bir şeydir."
Zaten en güzeli de o değil midir; hesapsız, kitapsız, çıkarsız. Birden kendini yolda bulursun ve daha önce gitmediğin sokaklar, evler, dükkanlar birden tanıdık gelir. Yürüdüğün yollar, sen bilmesen de anımsayacağın yerlere götürür.

Aristo haklı mıdır sahiden; "Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır." derken?

sabahlara kadar oturup konuşalım
kimse duymasın
mavi bir gökyüzümüz olsun
kanatlarımız dokunarak uçalım
insanlardan buz gibi soğudum
işte yalnız sen varsın
öyle halsizim ki hiç sorma
anlarsın

diyen Cahit Külebi'nin bahsettiği gibi konuşmadan da anlaşabilen, anlattıklarını değil de anlatamadıklarını hissedebilen, yaz mevsimindeki ılık bir meltem gibi, ferahlatan ıhlamur kokusu gibi, içinizdeki çocuğun ellerini tutup bağrına basan, günlere ve gecelere yenilmeyen, eskiyen ama eksilmeyen bir dostun varlığı gerçek olabilir miydi?

Anushka ve Ranbir

biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.
gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.
..
o gider, bu gider, şu gider,
dostluk, sen yanı başımızda kalırsın.

diyen Nazım Hikmet'in bahsettiği, herkes gitse de bırakmayan dost var mıydı?
Yoksa herkes gideceği yere kadar mı eşlik edip yol arkadaşı oluyordu?

Bu hikâyede geçen, yaşlı adamın terziye sitem etmesine sebep olan hâli yaşıyoruz belki de. "Keşke güzel giysiler dikerken, dostluk ipini koparmasaydın." demişti ya, bizler işte o 'bülbülün ölmesine asla müsaade etmemeliyiz.'

Zaten yoldan çok, o yolu birlikte yürüdüğümüzü sandığımız insanları tanıyamamış olmanın verdiği şaşkınlık ve hayal kırıklığı yorar insanı..

Kaynak

Kötü günden ziyâde iyi günde yanında olmalı belki de dost dediğimiz. İşten çıkarıldığında başını yasladığın omuzun sahibiyle, terfi aldığında havalara uçabiliyor musun? Genelde hemcinslerimin çoğunda göremedim ben bu hasleti..

Bazen büyüklere masal tadındaki Bir şeftali bin şeftali kitabında kendisini sevgiyle büyütüp emek veren Pulad ve Sahibali ile bir şeftalinin dostluğuna hayran kalırsın. Onlardan birinin ölümüyle hayata küsen, dostuna veremediği şeftalilerini başkalarına vermeyi, testereyle kesilmekle tehdit edilmesine rağmen reddeden cânım şeftali ağacı gibi birini ararsın. Tıpkı yitirdiği bir dostun ardından şu sözleri söyleyen Montaigne gibi.

Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden yoksun kalınca, hiçbir zevki tatmamaya karar verdim.


Kendimi çok yalnız hissettim şimdi. Elimi uzatsam boşlukta asılı kalacakmış gibi. Artık beklemiyorum da. Sanki bütün dostluklar birkaç süslü laftan ibaretmiş gibi geliyor ya da kendimi kandırmak hoşuma gidiyor. Belki bir gün ben de "dostum var artık ölebilirim bile" diyebilirim. :(

Her şey o kadar boş bomboş ki belki de İsmail Abi'nin lunaparkta sevdiceğine pamuk şeker alırken, elini cebine atmasıyla parasının olmadığını fark ettiği o kısacık anda, Yavuz'un onun eline çaktırmadan para tutuşturmasıydı dostluk. 🙆‍♀️


* bedri rahmi eyüboğlu

06.12.2018

# Sevgili Günlük 17 | Bir eflatun ölüm

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
Join the conversation now
Logo
Center