Homo Sapiens ve Karıncalar Kitabımdan Alınmıştır....

İlk Çıkış
Afrika’dan tüm dünyaya yayılan Homo Spaiens türü günümüzde dünya denilen bu gezegende zekâ denilen olgunun tek hâkimidir. Yaklaşık 200.000 yıl önce Afrika ormanlarında başlayan zekâ ile yolculuğuna 1960 yılında Aya ayak basarak doruk noktasına gelmiş ve daha sonra kuantum bilgisayarını ve yapay zekâyı icat ederek ikinci bir zirve tırmanışını gerçekleştirmiştir. İlk modern insanın bilinenden 100.000 yıl daha önce ortaya çıktığı anlaşıldı. Bugüne kadar türümüze ait ilk fosiller Etiyopya’nın “Omo Kibish” bölgesinde bulunmuştu ve 195.000 yıl öncesine tarihleniyordu. Yeni bulgulara göre insan evrimi Afrika kıtasının çeşitli noktalarında farklı zamanlarda evrimleşti. Doğu Afrika’da ilk defa ortaya çıkan Homo sapiens aynı zamanda Fas’ın mağaralarında da kendini göstermişti. Fas’da yapılan incelemeye göre Homo sapiens türünün yaşının 200.000 değil 3000.000 olduğunu ortaya koymaktadır.
sil1.jpg
Fas’daki Jebel Irhoud” bulunan fosiller Homo sapiens türünün Afrika’nın farklı yerlerinde eş zamanlı olarak evrimleştiğini göstermektedir.
Afrika gibi besin yönünden zengin bir kıtada evrimleşen Homo sapiens gerekli duyduğu besinleri çevresindeki kaynaklardan almaktaydı. Homo sapiens bireyleri, bol bol gazel, ara sıra antilop, zebra ve benzeri av hayvanları ile mevsimsel olarak da devekuşu yumurtası tüketiyorlardı. Bol proteinli beslenme sonrası beyinsel bir evrimleşmeye uğramıştır. Bununda sebebi ateşte pişen besinlerin daha besleyici olmasıydı. Ateş insanlık tarihindeki en büyük icadı sayılır. Homo sapiens türünü ağaçlarda konaklaması (arboreal) ateşin kullanılması ile bitmiş artık daha güvenli ve konforlu olan mağaralarda uyumasını sağlamıştır. Ateş bir güvenlik silahıydı. Vahşi Afrika canlılarına karşın Homo Sapiens’i koruyan bir kalkandı. Ateşin kullanılması yıldırım çarpması ile oluşan ağaçlardan alınan dalların mağaralara getirilmesi ile olmuştur.
İnsanlığa giden ilk yol 7 milyon yıl önceye insanla şempanzenin ortak atasına en yakın tür olan Sahelanthropus tchadensis ile başlamıştır. Bu türün beyni 350 cc civarındadır. Diğer bir tür ise Orrorin tugenensis’dir. Bu tür ise hem ayakta durabiliyor hem de ağaçlara tırmanabiliyordu. Bu türler hem şempanzelerin hem de modern insanın ortak atası olan Australopitecus’ında ortak atalarıdır. Daha sonraki aşamalarda ortaya çıkan Australopithecus africanus’ın beyin hacmi yaklaşık 500 cc kadardı. Bu tür yaklaşık 3 milyon yıl önce yaşamıştı. Evrim ile bu türlerin El-beyin koordinasyonu artmış ve taş alet kullanımı konusunda yeteneklere sahiptiler. Daha sonra ortaya çıkan Homo habilis’in beyin hacmi yaklaşık 650 cc kadardı. Yaklaşık 1.5 milyon önce ortaya çıkan Homo ergaster ise Homo sapiens ve Homo neanderthalensis’in ortak atasıdır. Bu tür daha gelişmiş iki yüzlü balta yapabilme kapasitesine sahipti. Bu tür ilk avcı-toplayıcı kabile yapısına ulaşan türdür ve konuşmaya benzer sesleri çıkarabilen de ilk türdür. Artık soyut düşünce üretemese de insanoğlu bu aşamaya yaklaşmış durumdadır. Daha sonraki zaman çizelgesinde ortaya Homo erectus ortaya çıkmakta. Günümüzden yaklaşık 1.9 ile 100.000 yıl önce ortaya çıkmıştır. Homo sapiens ile aynı dönemde de yaşamıştır. İlk defa Java adasında bulunmuştur. Diğer bir adı da Java adamıdır. Java adasında bulunmasının ardından dünyanın farklı bölgelerinde de Homo erectus’a ait diğer fosillerde bulunmuştur. Yaklaşık olarak 750 cc ile 1225 cc arası bir beyine sahipti. Modern insandan daha iyi bir şekilde ayakta durabilmekteydi. Gelişmiş ayakta durabilme kapasitesi ile birçok bölgelere göç etmiştir. Bu yüzden dünyanın farklı bölgelerinde fosilleri bulunmuştur. Homo erectus’dan sonra sonra ortaya çıkan Homo heidelbergens’in beyin hacmi yaklaşık 1100-1400 cc arasındaydı. Buda bu türün artık soyut düşünebilme kapasitesini göstermektedir. Ölülerini gömme geleneği ilk bu tür ile ortaya çıkmıştır. Bu tür artık konuşma yeteneğine sahipti. Bu türün bir kısmı Avrupa’ya göç etmiş ve Homo neanderthalensis (Homo neandertaller) türünü ortaya çıkarmıştır. Bu türün Afrika’da kalan kısmı ise Homo sapiens türünün ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Homo Neanderthalensis yani Neanderthal insanın beyin hacmi yaklaşık 1450 cc kadardır. Modern insandan daha fazla bir beyin hacmi ! Günümüzden yaklaşık olarak 600 bin ile 30 bin yıl önce yaşayan Neanderthal insan türü birden ortadan kalkmıştır. Homo sapiens’in Avrupa’ya ulaşıp farklılaşan türünede Cro magnon insanı denilmektedir. Bu türde avcılar ve toplayıcılar birbirinden ayrıdır ve tür kendi içinde konuşabilmektedir. Bu tür ilk sanat eserlerini ve duvar çizimlerini yapmıştır. Çok çeşitli aletler üretmişlerdir ve hem et hem de bitki yemektedirler. Bu tür daha sonra Afrika’dan gelen Homo sapiens türü ile gen havuzuna girmiş ve Homo sapiens tarafından ortadan genetik olarak ortadan kaldırılmıştır. Bunun yanında yapılan başka bir araştırmaya göre beynin ağırlığının vücut ağırlığı ile bir ilişkisi vardır. Bu ilişki aşağıdaki formülde gösterilmektedir. (Damask, Swenberg)
Log E = Log k +(2/3) log (P)
Burada (E) beynin ağırlığı, (P) ise vücut ağırlığıdır. (k) değeri ise beynin gelişme derecesi (cephalization index) olarak bilinir ve bir beynin aynı vücut ağırlığındaki en düşük hayvanın gereksinimlerine göre, ne kadar gelişmiş olduğunu göstermektedir. Bunu bir örnek olarak somutlaştırırsak 1350 gram bir beyin ağırlığı olan Homo sapiens insanının 70.000 gram olarak vücut ağırlığına geldiğini düşünürsek (k) değeri yukarıdaki formülden 6.3 çıkar. Bunun anatomik anlamı canlının döllenme aşamasından sonra ilk sekiz haftası olan embriyo döneminde gelişme yeteneğinin kafatasının ön tarafında (cephalization) yoğunlaşmasıdır. Bu da serebral korteksin (insan düşünme yeteneğinin en fazla olduğu kısım) gelişmesinin bir ölçüsü olarak diğer canlılara göre yukarıdaki örnekte olduğu gibi 6.3 kat (logaritmik, üstel) daha fazla düşünme yeteneğinin gelişmiş olması anlamına gelir. Günümüz insan beyninin (Homo sapiens) düşünsel kısmını oluşturan serebral korteks kısmının Neanderthal insan kafatasındaki bölüme nazaran daha geniş olduğunu göstermektedir. Yine Neanderthal kafatasındaki görmeyi sağlayan bölüm olan ”'occipital” kısmın geriye doğru bir çıkıntı bunu yaparak ileriye (alına) doğru genişlemesi gereken serebral korteksi nasıl geriye doğru çektiği resimlerden kolayca anlaşılabilmektedir.
Yukarıdaki formüldeki yaklaşıma göre Homo sapiens’den daha ağır olan Neandertaller’de beyin vücut ağırlık endeksi olan “cephalization index” değerinin daha küçük olduğu kolayca anlaşılabilir. Bu da beyin ağırlığı 1450 gram olan ve vücudu daha ağır olan Neandertallerin (k) değerinin aynı ölçekteki bir Homo sapiens’e göre daha düşük olacağı sonucuna bizi ulaştırır. Onların yok olmasındaki temel neden beyinin gelişememesi (nedensellik) ve düşünme yeteneğinin olmaması nedeniyle yok oluş (sonuç) sürecine giden ortamın ortaya çıkmış olmasıdır.
İşte bu 90 bin yolda ortak yaşam dönemi olan Neandertal ve Homo Saipens arasındaki kavga “beyin” kullanımından dolayı ortaya çıkan sosyal, psikolojik ve yaşam tarzı farklılıklarının Homo Sapiens lehine gelişerek Neandertellerin ortadan yok olmasına neden olan sonuçları ortaya çıkarmıştır. Sonuç olarak Homo sapiens’lerin bu insan türü (ırk değil) üzerinde galip gelmesine neden olmuştur.
Avladıkları hayvanları pişiren Homo sapiens bu etten daha fazla tat almaya başlamıştır. Homo sapiens’in yaklaşık 300.000 yıl önceki beyin hacmi 1000-1200 cc kadardı. Bu miktar günümüzdeki bir maymunun beyin hacmine eşittir. Günümüz insanın beyin hacmi yaklaşık 1350-1500 cc kadardır. 1litre 1000 cc ettiğine göre insan beyni 1.5 litreden biraz az bir hacme sahiptir. 300.000 yılda beyin hacmimiz yaklaşık 1.5 katına çıkmıştır. Etin pişirilmesi sonucu oluşan muazzam bir zekadır bu. Homo sapiens türünün modern insana dönüşme evresinde beyin hep büyüme eğilimi göstermiştir. Beyin büyüklüğü ie zeka arasında bir ilişki var mıdır yok mudur ? Bu sorununda cevaplandırılması gerekmektedir. Bir filin beyni yaklaşık 5 kilogram gelirken, bir yunusunki 1.5-1.7 kilogram arasında, bir insanınki ise 1.5 kilogram civarında gelmektedir. Beyin yapısı büyük olan bir fil ve yunus balığı zeki olmalarına karşın insan kadar zeki canlılar değildirler. Bu soruya bilim adamları farklı çözümler getirmişlerdir. Bunlardan bir tanesi “Beyin Hacminin Vücut Hacmine Oranı (BHVH Oranı) veya Beyin Kütlesinin Vücut Kütlesine Oranı “. Yani beyin kütlesinin vücut kütlesine oranıdır. Bu teknik Ensefalizasyon Katsayısı (Encephalization Quotient) tekniği olarakda bilinmektedir. İsminden de açıkça görülebileceği gibi, farklı hayvanların zekâsını analiz edebilmek için basitçe beyinlerinin kütlesini (veya yoğunluğun tüm vücutta aynı olduğu varsayımıyla hacmini), vücudun kütlesine (veya hacmine) bölerek bir oran bulunur. Bu sayı ne kadar büyükse, hayvan da o kadar zekidir demektir. Dikkat edilebileceği gibi bu oranda, beyin büyüklüğü eşit olan canlılardan vücudu daha küçük olan daha zeki olmaya meyillidir gibi bir varsayım doğmaktadır. Aslında vücut kütlesi büyüdükçe beyinin kontrol etmesi gereken motor faaliyetler artmakta ve vücuttaki sinir ağı genişlemektedir. Bu kadar sinir ağını kontrol etmek içinde büyük hacimli bir beyine ihtiyaç vardır. Zeka ise beyinin bazı bölgelerinin gelişmesine bağlıdır.
sil2.jpg
Yukarıdaki grafikten anlaşılacağı gibi, bazı canlıların beyin büyüklüklerini vücut hacimlerine oranladığı zaman bir doğru çıkmaktadır. Ortalama olarak niteleyebileceğimiz sarı çizginin tam üzerinde olan canlılar, vücut büyüklükleriyle tam olarak uyumlu beyin büyüklüğüne sahiptirler.
Dolayısıyla vücut büyüklüklerine göre olmaları gerektiği kadar zekidirler. Öte yandan bu çizginin sol üst tarafına ne kadar gidilirse, beyin büyüklüğü vücut büyüklüğüne göre daha fazla demektir. Yani bu canlılar "vücut büyüklüklerine göre olması gerekenden zeki" türlerdir. İnsan türü çizgiden sol üst tarafa doğru en uzaklaşmıştır.
Dolayısıyla bu yaklaşım, insanların zekâ farkını gerçekten de yansıtmakta gibi gözükmektedir. Gracile australopithecines ve Homo habilis gibi Hominidae türü (evrim yolunda insana giden türler) yukarıda grafikte görüldüğü gibi modern insan türünün beyin ağırlığının vücut ağırlığına oranı bakımından diğer canlılara göre daha yakındır. Zekâ olarak alet kullanımı söz konusu olduğundan zaten diğer canlılardan daha yüksek bir orana sahip olması gerekmektedir.
sil3.jpg
Vücut büyüklüğümüz zaman içerisinde ufak tefek değişiklik dışında kısaca çok az değişmişken, beyin hacmimiz muazzam bir artış göstermiştir. Günümüzde modern insan zekâ yönünden diğer canlılardan daha zeki olduğunu teorik olarak kabul ediyoruz. Zekâ tanımı halen tam olarak tanımlanmış değildir. Beyin içerisindeki nöron sayılarını veya sinaps sayılarının (nöron bağlantıları) günümüzde saymamız olanak dahilinde olsaydı zeka tanımı daha net olarak cevaplanmış olacaktı.
İnsan beynin zaman içerinde hacimsel olarak gelişmesiyle birlikte beyinin enerji kullanımı artmıştır. İnsan beynindeki toplam nöron sayısı yaklaşık olarak 86 milyar civarındadır. Nöronlar insan beynini oluşturan hücrelerdir. Hamam böceğinde yaklaşık 1 milyon, meyve sineğinde 100 bin, kedide 1 milyar, şempanzede 7 milyar ve filde ise 23 milyar nöron vardır. İnsan kalbinde işin ilginç yanı 40.000 nöron bulunmaktadır. İş nöronlara gelince kalbin bu nöronlardan oluşan yapısı kalbimizi diğer organlarımızdan ayırmakta ve kalpteki bütün hücrelerin yüzde 67’si sinir hücrelerinden oluşmaktadır. Beyin ile kalp arasında da özel iletişim vardır ve bu özelliği ile kalp diğer organlardan ayrı özel bir organdır. Belki de kalbimiz beynimiz gibi düşünün bir yapıya sahiptir. Korteks adı verilen beynin iki kısmı aslında iki farklı organ gibi işlev görmektedirler. Yerine getirecekleri görevler ise farklılıklar göstermektedir. Bu korteksler “Corpus Collosum” adı verilen bir köprü ile bir birine bağlanmıştır. 300 milyon sinir lifinden (akson) meydana gelmektedir. Beynimizin sağ kısmı şuanda yaptıklarımız ve fiziki duyularımız yöneten kısımlarla meşgulken sol kısmı ise sağ kısma gelen bilgileri daha detaylı bir şekilde inceler ve analiz eder. Nöron sayısı ile zeka arasındaki ilişki birçok araştırmaya konu olmuştur. Bunun yanında bir nöronda ortalama 10.000 sinaps vardır. Sinaps ise nöronların organlara bağlı olduğu kısımdır. Belki de Homo Sapiens’den modern insana dönüşte nöron sayımız 10 katına çıktı. Nöron sayısındaki artışın sebebi beslenme biçimimizdeki değişimlere ve daha iyi bir kan akışına bağlı olduğu düşünülmektedir. Bunun sebebi beyin fonksiyonlarını sürekli çalıştırılması ve vücudumuzdaki kasların sürekli hareket etmesi ile nasıl gelişiyorsa beyin nöronları da aynı şekilde zaman içerisinde gelişiyor. İleri evrim sürecinde neler olur bunu şimdiden tahmin etmek zor ama yapılan araştırmalar gösteriyor ki nöron sayımızda zekâ geliştikçe bir azalma söz konusu. Buda bugün için açıklanması gereken bir problem.
Paul Cezanne söyle demiştir: Göz kavrar beyin ise o şeye şekil verir. Doğru bu yaklaşım. Beynimiz o kadar ilginçtir ki beyindeki elektrokimyasal bir yapı ile işler. Bu işlemler sonucunda beynimizde bir elektrik akımı oluşur. Bu akım sayesinde beynimizde beş çeşit beyin dalgası oluşmaktadır. Neredeyse hepsi bir ahenk veya bir müzik notası edası ile çalışırlar. Bu dalgaların adları Delta (1-3 Hz), Teta (3.5-8 Hz), Alfa (8-13 Hz), Beta (12-333 Hz), Gama (25-100 Hz). Nöronların düşük salınımları düşük frekanslı dalgalar, yüksel salınımları ise yüksek frekanslı dalgalar meydana getirmektedir. Bu dalgaların hangi durumlarda ortaya çıktığı ise farklı bir konudur. Bizim için önemi bu dalgaların aslında birer verici olduğudur. Bir radyo istasyonu düşünelim. İstasyonda yapılan her yayın bizim beyin dalgalarının bin katı değerindedir. İstasyon yayını bir alet ile dinleriz buna da radyo deriz. Bir verici ve bir alıcı ile amacımıza ulaşırız. Peki, beyin dalgaları da bir verici görevi görüyorsa alıcı olan aletimiz nerededir. Kimler bizi dinliyor? Günlük hayatımızın her evresinde yayın yapıyoruz. Düşünüyoruz sır saklıyoruz. Peki, bizim her şeyimizi dinleyen elinde radyosu olan kim? Belki Tanrıdır. Beyin dalgalarımız sonuçta bir elektromanyetik dalgadır ve ışık hızı ile hareket eder. Işığın bir yılda aldığı hıza biz bir ışık yılı diyoruz. Yaklaşık bir ışık yılında alınan mesafe 9.5 trilyon kilometrelik bir yolu kat eder. Bir insanda maksimum yüz yıl yaşarsa doğumdan itibaren yaydığı beyin dalgası gideceği mesafe yüz yıl çarpı bir ışık yılı yani 95 trilyon kilometredir. Bu mesafenin kozmolojideki anlamı bizim beyin dalgalarımız bebeklikten ölümümüze kadar sadece kendi galaksimiz içinde küçük bir yerlere ulaşacaktır. Samanyolu galaksisi yaklaşık 100.000 ışık yılı çapındadır. Herhalde bizi dinleyenler ve bize içsel cevap verenler kendi samanyolumuzda bir yerlerde oturuyor. Bilinen tüm evrende ise yaklaşık 93 milyar ışık yılı çapındadır. Bizi gizliden dinleyen her neyse Güneş, Vega, Sirius den ötede Betelgeuse’den geride bir yerlerde konumlanmışlar. Yoksa bize nasıl cevap verebilirler!
İnsan beyni sadece belirli miktarda frekans yayınlamıyor. Beynimiz genel olarak 72 MHz, kalbimiz 67-70 MHz, karaciğerimiz 55-60 MHz olarak belirli miktarda frekansta dalga yayınlanmaktadır. Bu bilgileri ilk bulan Dr.Bruce Tainio ve ekibi tarafından 1962 yılında bulunmuştur. Tüm vücut hücrelerimiz belirli frekansta bir titreşimle çalışmaktadır. İnsan vücudu ise 62-72 MHz aralığında titreşim yaymaktadır. Hastalıklar esnasında bu frekans miktarı düşmektedir. Grip anında 67-60 MHz, bakteriyel enfeksiyonda 50 MHz ve kanserde 42 MHz civarda bir vücut frekansına sahibiz. Ölüm anında 25 MHz ve altı bir frekansa düşmektedir. Bu titreşimler aslında bir radyo istasyonun yaydığı frekanslarla eş bir dalga boyuna sahiptir. Nikola Tesla’nın iddiası şudur, eğer vücudumuza gelen dış frekansları vücudumuzdan yalıtabilirsek, hastalıklara karşı büyük miktarda bir direnç sağlamış oluruz. Yediğimiz bitkilerin yiyeceklerin de belirli miktarda frekansları vardır. Bu maddeler vücut frekanslarımızı düşürebilmekte ya da yükseltebilmektedir. Örneğin gül çiçeği frekansı yüksektir. Koklandığı zaman frekansımızın yükseldiği, kahve içerken vücut frekansımızın belirli miktarda düştüğünü D.Gary Young isimli bir bilim adamı tarafından bulunmuştur. Bu bilim adamı frekansı ölçen bir alet yapmayı başarmıştır. Stres halinde vücut frekansımızın düştüğü, olumlu düşünce esnasında vücut frekansımızın yükseldiğini söylemiştir. İnsan beyni vücudumuza giren enerjinin yaklaşık yüzde yirmisini kullanmaktadır. Beyin oransal olarak tüm vücudumuzun yaklaşık yüzde ikisini oluşturmaktadır. Yüzde ikilik organın, yüzde yirmilik bir enerji harcaması beyin aktivitesinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Bu yazım kendime ait olan Homo Sapiens Kitabımdan Alınmıştır

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
Join the conversation now
Logo
Center