Sen de gitme

Uzun bir sokakta küçük küçük adımlarıyla, elinde pamuk şekeri, yürüyordu Selim. Üstü başı kirli ama kalbi temizdi yaşı yediydi  o bir bebekti. Derler ya işte, o bir melekti. Sokak eskiden kalma Arnavut kaldırımı, dükkanları Osmanlı mirası gibi alaturka. Selim çok yorulmuştu oynamaktan. Arkadaşları nereye gidiyorsun oyun bozanlık yapma dese de gidiyordu. Bir şey çekiyordu onu evine. Ve geldiğinde vurdu son kuvvetiyle kapıya. Bir daha vurdu. Ve bir daha. Ama açan yoktu. Acaba babaannesi neredeydi ? Annesi babası öldükten sonra ona bakan babaannesi ? Selim yorulmuştu, sesleri duyan evin komşusu duydu ve sordu ? Selim. Yine mi ? Ama melek teyze babaannem duymuyor beni. Vuruyorum, vuruyorum ama açmıyor. Selim. Hani ben sana demiştim ya, babaannen gitmişti hani, çok uzaklara. Bizim onu göremediğimiz ama onun bizi gördüğü çok uzaklara. Melek teyze, gerçekten de melek gibiydi, babaannesi öldükten sonra sahip çıkmıştı Selim'e. Hadi gel karnın acıkmıştır çoktan çorba yaptım sana birlikte yeriz. Selim durdu. Gerçekten babaannesi yoktu. Gözleri doldu. Düşündü. Bilmiyordu hissettiklerinin adını. Çünkü o bir çocuktu. Karnı değil kalbi acıkmıştı. Sarıldı melek teyzesine, tüm kalbini ortaya koyarak sarıldı. Çocukluğunu, yalnızlığını, tüm acılarını. Gücü yettiğince sarıldı. sen de gitme olur mu, diye mırıldandı . Sen de gitme. Biliyorum babaannem ben onu üzdüm diye gitti. Ama sen gitme. Biliyorum annemle babam da beni sevmedikleri için gitti, sen gitme. Gitme melek teyze. Sen beni hep sev. Ben seni hiç üzmeyeceğim. Söz veriyorum. Şimdi çorbamı da içeceğim. Ve seni hiç ama hiç üzmeyeceğim. O an nefret etti melek, lanet etti kullandığı ilaçlara, hastalığına. İsyan gelse de diline sustu. Ve gözleri nemli gülümsedi. Gel bakalım Selim, çorbamızı içelim. 

Foto kaynak : www.pixabay.

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
Join the conversation now
Logo
Center