Bizim kamp hikayemiz aslında şöyle başladı;
Önümüzde 3-4 günlük bir zaman var, uzak bir yerde olmasın,çok parada harcamayalım, kendimiz yiyelim kendimiz içelim ama müthiş de kafa dinleyelim :)
Kurban bayramından da çıkmışız hazır etler kesilmiş bol bol var tabii. Bolu'ya kampa gidelim dedik.
Ama daha önce hiç böyle bir şey yapmadık ve çevremizde yapan arkadaşlarımız felan da yok. İnternete girip çadır fiyatlarına baktık. 4 kişilik bir aile için 130 tl ye bir çadır bulduk. Sipariş ettik ve 3 gün içerisinde geldi. İçine şişme yatak yastık lazım ama bu kamp malzemeleri çok pahalı oluyor canım :) Babamın koltuk kanepe işte yastık içi falan bu tür işlerle uğraşan bir arkadaşı var. Babam 3 tane büyük süngeri kaplattırdı. Ee evden de yastık battaniye falan koyduk. Babamın işte kullandığı büyük bir minibüs vardı onun arka koltuğunu söktük ve malzemeleri yığdık. Küçük tüpten tutunda, semaveri nargilesi hatta tarhana çorbası ve önceden sarılmış yaprak sarması bile koyduk. Sanki başımıza bir iş gelirde dağda açlık çekmeyelim diye.
Olaya girmeden önce bizim hikayemizin nasıl başladığını bilen bilir :)
Ve yaptık oldu :D
Yolculuk mükemmeldi ama ben size püf noktalarını paylaşacağım. Amaç, biliyorsunuz ki teşvik :) 7 göller gerçekten de 7 tane sıra sıra gölden oluşuyor. Bizimkinin ismi Nazlı Göl :) Hakkaten de nazlı,durgun,sakin, huzurlu...Her şey yerleştikten sonra şu görüntüyle karşı karşıyasınız ;
Ama önce size çadırın içini göstermem gerek. İnanın hayatınızda hiç bu kadar rahat, ev gibi hissettiren bir çadır görmemişsinizdir :)
Sabah kalkıp harika bir yürüyüş yapıyorsunuz. Nefesiniz iyice açılıyor. Gece kurbağa sesinden pek uyku tutmuyor ama o ses bile huzurlu işte...
Babamı çekmeyi gerçekten seviyorum.O bana poz vermiyor aslında ama sanki gidip en güzel açıda duruyor ve bunu benim ölümsüzleştirmem gerekiyor :)
Kampımızın yanında kurumuş bir ağaç kalıntısı vardı. İçini oyduk köz koyduk ve barbekümüzde hazır oldu.
Yemek sonrası bir kahve...Ve bunları inanın o kadar zevkle yapıyorsunuz ki. Birinin sizin için hazırlamasından çok daha eğlenceli oluyor. Gidip her sabah kurumuş odun toplayıp ateş yakmak ve açık havadan dolayı sürekli acıktığınız için ateşte yemekler pişirmek müthiş bir şey. Ve iyi hissetmek için kendinizi doğanın kollarına bırakmanız yeterli...
Bütün gün söylenerek yemek ve temizlik yapan annem bile burada bir şeyler hazırlamaktan acayip zevk almıştı. Annem hep tatil için bir otele gitmemizi ister. ' Bütün yıl evdeyim yemek,çamaşır,bulaşık...En azından tatilde bir hafta da olsa elimi eteğimi bunlardan çekeyim ' der. Ama burayı oda sevdi :) Çünkü galiba olay, bir işi zor olduğu veya bıktırıcı olduğu için sevmemek değil de, severek ve tat alarak yapmamaktan kaynaklanıyor. Gerçekten de haz duyarak yapılan her şeyin tadı bir başka oluyor :)
Benim küçük kamp hikayem işte bu kadardı. İnanılmaz eğlendim, Ankara'ya çok huzurlu döndüm. Eğer kamp yapmak isterseniz önce Bolu'yu düşünün derim :)
Ve bence çokta hazırlıklı olmayın. Bir şey için çok hazırlandığınızda ve her şey mükemmel ilerlediğinde işin hiç eğlencesi kalmıyor. Bence biraz kaybolmak gerek. Zaten hayatımızda her şey o kadar düşünülmüş ve hazır ki...Biraz çaresiz kalıp yeni yollar denemek ve başardığında iyi hissetmek gerek :)
Geriye dönüp bakıldığında, Gezdiğin yediğin ve içtiğinle kaldığınızı görüyorsun. Bence bol bol gezmeli ve keşfetmeliyiz.
Ve son olarak hayat, nefes aldığınız anların sayısıyla değil de,nefesinizi kesen anların sayısıyla ölçülüyor :)
Umarım yazımı beğenmişsinizdir.Sizleri seviyorum :)