İstanbul,martılar ve Yaşar Kemal’in Kalemler Hikayesi

 Okuduğum Arabalar Beş  Kuruşa isimli çocuklar için hazırlanmış içinde 5 önemli Türk yazarın hikayelerinin yer aldığı kitap bana bu yazıyla ilgili asıl ilhamı veren şeydir. Bu beş hikayeciden biri olan  Yaşar Kemal’in Kalemler isimli hikayesinde kıcacık bir bölümde bana en çok dokunan canlılardan birinden bahsediyordu. Martılar... 

 İstanbul’da doğduğum için ve buradan ayrıldığım ilk zaman olan Ankara’daki üniversite yıllarında en çok özlediğim şey martı sesleriydi. Bu durum bana dünyaya geldiğim ilk anda duyduğum ilk sesin martı sesi olduğunu düşündürüyordu bana. Martılara karşı hassasiyetimin nedenin hikayedeki satırlarında hislerimi ve tasvirini  bulduğumda anladım. Bu hikayedeki satırlarda anlatıcı olan Yaşar Kemal şöyle diyordu martılardan bahsederken:

 “Ben martıları çok severim...”   Sonra birden dak edercesine bir soruyla hislerine yaklaşıyordu yazar .. 

 “...Sever miyim?” çoğu zaman bende martıları hep çok sevdiğimi hissetmişimdir. Çocukluğumdan beri etrafında bulunan birkaç hayvandan biri olduğu için belkide bu yüzden. Çocukken sürekli gördüğüm hayvanların listesi oluşturabilirim size. Liste yapabileceğim kadar azlar çünkü. Benim çocukluğum İstanbul’un Anadolular  tarafından gerçekten istila edildiği 80 li 90 lı yıllara rastlıyor. Martıları, kediler, köpekler, güvercinler, kargalar ve son olarak sayıları ve görünülürlükleri İstanbul’da giderek azalan serçeler takip ediyordu. Aaa bekleyin karıncaları, hamamböceği, karafatma, fareleri ve uğur böceklerini unutuyordum. Çok üzülerek belirtiyorum ki bu kadar hayvanla Ali Babanın çiftliğini kuramıyordum. Ama liste yapacak kadar az olan hayvanlardan insana en uzak  ve  yüksekte yaşayan martıları bir kenarda koyuyordum.

 Yaşar Kemal hikayesinde martılara karşı olan tutumumun nedenini basitçe üç cümleyle anlatıyordu...Aradığım cevabı bir satır olarak  iliştirmiş hikayesine ve bir tasvirle süslemişti.   

 “Yok yok, daha çok merak ederim onların hayatlarını. Giderim, saatlerce onları seyrederim. Bir deniz üstünde, bir kayalıkta,  bir çöplükte. Martılar geçimsiz, döğüşçü, Allah’ın belası, tutuğunu koparır yaratıklardır...” 

 Bembeyaz güzel tüyleri, bağırışlarında  özgürlüğün en hırçın tonlarını sakladıklarından da olabilir hep merak uyandırmışlar bende. Nasıl yaşarlar? Ne yerler? Ağaçlar ve doğa bunca tahrip edilirken insan yaşamı bile bu kadar zorlaşmışken martılar İstanbul gibi bu kocaman şehirde nasıl yaşamaya devam edebiliyorlar? Sonuda bulmuştum sevgiden daha çok merak duygusu yüksekti bu martıcıklara olan hislerimde..Martıları her gördüğümde soruların kafamda  onlar gibi uçtuğunu biliyorum artık.Ve bunu büyük usta değerli yazar Yaşar Kemal’e borçluyum. Keşke onun bu hikayesini çocukken çocuk olarak okuyabilme imkanına sahip olsaydım. Ama çok büyülü bir kelime var bildiğim.. Kısmet.. 

 Anlatıcı“...Bir gün size martıların üstüne, bu aç gözlü, bu yırtıcı, bu tuttuğunu koparır yaratıkların  üstüne uzun, ilginç yazılar yazabileceğim.’’ der. Diğer bütün kitap ve hikayelerinin peşine düşerek martıları başka nasıl anlattığını bulmayı deniyeceğim.

 ‘’...Martıların hayat kavgaları en çok çöplüklerde olur. İlk ilgim çöplüklere martılardan dolayırıdır.’’ diyerek hikayesinin kurgusunu başka dinamikler üzerine kurgular. Ama benim asıl takıldığım husus ve yazımın kurgusu martılara olan ilgimin ve sevgimin nedeni bulmak. Bazen çok sevdiğimizi sandığımız ilgimizi çeken şeylerin altında yatan tek durum merak etmektir. Mesela özgürlüğü çok seviyorum dersin ama özgürlüğü çok merak ediyorumdur  söylemek istediğin ama başka bir şekilde ifade edemezsiz. Çünkü o an sende bunu farkında değilsindir. Birinin bunu sana anlatması öğretmesi gerekir. 

 Yine bu noktada devreye başka bir kitap giriyor. Richard Bach tarafından kaleme alınmış  Martı kitabını lise döneminde okumuştum. Martılara olan hayranlığımı ve sevgimi beslemiş büyütmüş sonrasında gelecek yıllarda üniversite yıllarında zirvelere çıkmasına neden olmuştur. Çok ciddi kaygıları olan Martılar vardı bu kitapta. Yemek kovalamak dışında uçmanın çeşitli yöntemlerini keşfederek bunu daha kolay yemek bulmak içinde kullanmanın yolunu arayan entelektüel martılar vardı. Sadece uçmak için uçan martılarda vardı bu kitapta. Kaygısız ve keşifçi bir yanı vardı buradaki martıların. 

 Üniversite bitip hayatta biraz daha gerçekçi bakmaya başladıktan sonra yani yemek kovalamanın ne önemli ve zor olduğunu anladıktan sonra birçok sorunun yanıtının yerini romantik olanı yerine reel olanı alıyor. Martıların özgürlükleri kadar bunları nasıl elde ettiklerine dair sorular sormaya başlıyorsun. Bu noktada Yaşar Kemal’in tasviri gözümün önene geliyor. Ne diyordu usta “aç gözlü, bu yırtıcı, bu tuttuğunu koparır yaratıklar...” Özellikle İstanbul’da hayatta kalmak için bu tür özelliklere sahip olmak gerektiğini bunlar yoksa hayatı sürdürememenin ve bir diğer kuşa yem olmanın farkına varırsın. Martılar aç gözlüdür, yırtıcıdır ve tutar kopartır. Gerçektende öyle onlar karınlarını ya denizde balıkla ya da çöplükle bulduklarıyla doyururlar. Mesela avlandıklarında bazen kendi türünden bazen başka türden kuşlarla çarpışırlar. Aslında hayatta kalmak için yaşarlar tüm diğer canlılar gibi ve bu özellikleri onları İstanbullu yapar. Bu yüzden şehirde güvercinler ve serçeler azalırken  kargalar ve martılar  doğanın tüm tahribatına  rağmen hayatta kalırlar. 

Martı kitabının baş karakteri olan Jonathan Livingston eğittiği öğrencisinden ayrılırken ona şöyle veda eder:

 “Yok Fletch, o değil sevdiğim! Kin ve kötülüğü sevmezsin elbet. Ama gerçek martıyı, herbirinin içindeki iyi yanı görebilmelerine yarıdımcı olmalısın. Sevgiden benim anladığım budur. Üstelik bir kez tadına vardın mı, vazgeçemezsin bu işten,düşünüyor musun?’’ 

Uzaktan inanılmaz sevimli, etkileyici,bembayaz bu kuşlar yakından aç gözlü yırtıcı tututuğunu koparan içi dışı aynı olamayan çelişkili yaratıklardır. Yaklaştığında farklı olmalarına rağmen onlarda başka hayvanların yemeği olurlar. Hasta olurlar. Onlarda ölürler yani yaratıkdılar ve tüm bu döngünün bir sebebi vardır. 

Çünkü asıl olan sevgidir. Sevgi Tanrı’nın tüm yaratıklarına karşıdır. Benim inancımda hayatta kalmanın kendisi kadar zorunluluk olan asıl unsur sevgidir. Hatta sevgi uğruna hayatımızı bile alabilirler ama biz sevmekten vazgeçemeyiz. Ankarada öğrenciyken martıların çığlıklarını o kadar özlüyordum ki tatil için İstanbul’a geldiğim gece sabaha döndüğü zaman aralığında çığılıklarını duyduğumda ahhh  diyordum. İşte evdeyim. Martıları hala seviyorum. Hala merak ediyorum.Hala düşünüyorum. Sorular soruyorum..

Martıların çığlıklarını doğru şekilde dinlerseniz sizi bile etkilebilirler. ;) 


source:pixabay.com


H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
Join the conversation now
Logo
Center