Öylesine hikaye

Size yıllardır anlatmaktan keyif aldığım bir hikayeyi anlatayım. Sizi etkiler mi bilemedim ama ben yazarken keyif alacağıma inanıyorum. Gerçek hikayedir tabi.

Beş yıl kadar önce üniversitenin hazırlık sınıfında kalmış üzerine bir de yaz okulunda da verememiştim. Bayramlardan biri yaz okulunun sonuna denk geliyordu. Hangisi hatırlamıyorum. Arefe gününe bulabildiğim tek otobüs bileti sıkça haberlere çıkan otobüs firmasına aitti. Adana'ya gitmek üzere evden çıktım ve Kadıköy'deki yazıhaneye gittim. Bir kadın oturmuş kitap okuyordu. Benden birkaç yaş büyük olduğunu tahmin ediyordum. Ben de yirmi yaşındaydım. Olağanüstü güzel bulmasam da duruşundan inanılmaz etkilenmiştim. Bilginiz olsun birini güzel ya da çekici bulmak sık yaptığım bir eylemdir fakat her zaman bir tabloya bakar gibi bakmışımdır. Bu kez durum öyle değildi. İlginç biçimde tanışmak istiyordum. Onun ise tek yaptığı kitap okumaktı.

Bir yandan yazıhanede oturmuş "ne yapabilirim" diye düşünüyor bir yandan da kendime "saçmalama işine bak" diyordum. Sonra dışarıda bir adam sigara yaktı. Çakmağım yoktu ve bu fırsatı değerlendirmek için dışarı çıkarken aklımda "belki o da görür ve bir sigara içeyim der" gibi bir düşünce vardı. Sigaramın bitmesiyle izmariti kullanarak ikinciyi yakmıştım. Fakat hala gözleri bir kitabın kapladığı alandan fazlasına bakmıyordu. Tekrar geçtim oturdum. Servis gelene kadar varlığımı fark etmemişti. Giderek çirkinleşiyordum. Serviste yanına oturma kararı aldım. Valizimi verip servise geçtiğimde bir başka şahıs seri adımlarla Merve'nin yanına oturdu. Ben de arkasına geçtim. Yüzüm düşmüştü. "Adana'ya gidiyordur belki" diye kendimi avutuyordum. O da çok sürmedi. Yolda arkadaşı aradı ve duyduğum kadarıyla Eskişehir'e gidiyordu. İşte boş zamanlarımı değerlendirmek adına küfür ettiğim İstanbul trafiği orada devreye girdi.

Otobüsümün hareket saati yirmi dakika geçmişti ve servisteki herkes otobüs kaçtı diye hayıflanıyordu. İndiğimizde durumun öyle olmadığı rahatlıkla anlaşıldı. Beş yüz insanlık bir alan hayal edin. O kadar insan ve üzerine yüzlerce çuval vardı. Yarım saat önce kalkması gereken otobüsler henüz gelememişti. Merve kalabalığın içerisinde kendine bir yer bulup valizini bıraktı. Ben de tesadüf valizimi oraya bıraktım. Birkaç dakika huzursuz gözlerle çevreyi izledik ve tezcanlılığım devreye girdi.

  • Acaba valizime bakarak olabilir misiniz? Ben içeri geçip biraz çirkefleşmeyi düşünüyorum da.
    Elimde sadece otobüsün sefer numarası vardı ve ben o kağıdı gösteriyordum.
  • Aa tabi. Hatta rica etsem benim için de biraz çirkefleşebilir misiniz?
    Gülümsedim ve "tabi" dedim. Çantasından biletini çıkardı. Biletin sefer numarası yazan kısmını arıyordu. Ben de belki de adını öğrenebilmek için tek şansımdır diyerek (tamamen refleks gurur duymuyorum) "ben bileti alayım numarayı aklımda tutamam" dedim. Bileti aldığım gibi isim soy isim kısmına odaklanıp terminalin içerisine geçtim. Terminal sadece bileti aldığımız firmaya hizmet eden bir yerdi ve çok büyük değildi. Danışmaya sorduğumda aldığım cevap "o otobüsler daha en az bir saat gelmez, çok trafik var" oldu. Normal şartlar altında karşımdakine bir şey söylemesem de içimden anlık argo patlaması mutlaka yaşardım. Beklemek beni çileden çıkarır. Fakat aldığım cevap karşısında "tüh, hay Allah" gibi bir şeyler geveledim. Merve'nin yanına dönüp durumu anlattığımda yüzü epey düştü. "Aşırı kalabalık napacağız burda" dedi. İçerdeyken terminalin arka kısmını gördüğümü oranın daha boş olduğunu söyledim. (bayramda kimse İstanbul'a gelmez) Çevresine bakınan Merve'nin çok seçeneği yoktu. "Olur " dedi.

Arka tarafa geçebilmek için yine içeri girdik. Tesadüfi o an iki kişi oturdukları yerden kalktı. Merve "buraya oturalım mı?" dedi ama benim kafam hala sigarada. "Dışarı otururuz diye düşünmüştüm" dedim. "Sigaran var mı?" dedi. "Ateşin var mı?" dedim. "Gel benimle dedi" :)

Merve arkasını dönmüş kapıya doğru devam ederken iki pati üzerinde onu takip ettiğimi bilmiyordu. Alçak bir duvarın üzerinde oturduk. Sigara yaktık. Birbirini tanımayan iki insanın yapacağı gibi akademik hayat ve memleket muhabbetlerine girmiştik. Kızımız o zamanlar Odtü'de mimarlık okuyor son senesinin başlamasını bekliyordu. İstanbul'a da staj için gelmiş zaten. Aynı soruyu bana sorduğunda yıldız-hazırlık-kaldım kelimelerini kullandım. Bu sırayla söylememiş olmam çok olası hatta. Biraz güldü ve rahatsız etmeyen şekilde dalga geçip "yaparsın yaparsın korkma" dedi. Sonra şehir sohbetleri açılınca Adanalı bir arkadaşından bahsetti. Adı Güneş. Tanıyor musun dedi hayır dedim. (yıllardır insanlara Adana'da 2.5 milyon insan yaşadığını anlatamadım) Sonra Merve acıktı. Bir şeyler isteyip istemediğimi sordu. Önce ben iyiyim böyle dedim. Sonra elimi cebime atarken "aslında su iyi olurdu" dedim. Merve bir su için elimi cebime atmama sinirlenmiş biçimde baktı ve hızla uzaklaştı. Döndükten sonra farklı konularda sohbet etmeye başladık. Oldukça keyifli gidiyordu. Fakat artık zaman daralıyordu. Anlattığı hikaye bitince iletişimde kalabilmek için numarasını vs istemeyi düşünüyordum. Biraz itici farkındayım ama gerçekten çok keyif alıyordum beraber vakit geçirirken. Fakat planladığım gibi olmadı. Merve'nin otobüsünün anonsu yapıldı. Zaten valizlerle arka taraftaydık. Apar topar ön tarafa geçtik. Valizini verdi ve eliniz uzattı. "Doctorbishop çok memnun oldum hoşçakal" dedi. "Ben de memnun oldum Merve, iyi yolculuklar" dedim ve elini sıktım. Sonra bindi ve gitti.

Hikaye biraz uzun burada mola vereceğim. Bir kişi devam etmemi isterse devam etmem için yeterli olur. Şimdilik izninizle :)

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
Join the conversation now