CEVAPLAR VE SORULARI...

question-mark-1872665_1920.jpg
Kynk

Cevabını bildiğimiz soruları sormak gibi huylarımız vardır çoğumuzun ve bu soruyu soran kişinin ama kelimesi ile açığa çıkan bir durum mevcut. Belki sınamak için, belki farklı görüşleri araştırmak adına yapılan fikir alışverişinde ya da karşımızdakini çok bilmişliğimizle ezmek için sorarız bazı soruları, bazen de vicdanen rahat etmek adına bir çok soru sorarız kendimize. Soruların cevabı hazırdır aslında ama nedense bir teyit etme havasına giriyoruz kendi kendimize, doğruda olsa başka kişilerinde aynı soruya aynı doğru cevabı vermesini bekliyoruz (cevabı yanlış olsada kendimiz için bir haklılık çıkışı arıyoruz). Sorulardan kastım bütün sorular anlaşılmasın tabi, örnek olarak buradaki soruları gösterebilirim. Linke tıklayıp okumak zor geliyorsa aşağıda alıntı halinde tekrar edeceğim soruları ama linke tıklayıp bir beğeni bırakın lütfen.

Bu sorulara cevap vermek isterdim doğrusu ve herkesin kendi zihninde cevaplamasını da, lakin bu sorulara verilecek cevaplarım çok iç açıcı değil, çünkü kendime sorup cevapladım. Genel bir cevap vermeden önce tahminen yazar bu soruları sorarken kendinde cevapları hazırdı diye düşünüyorum. Cevabı olmayan bir soruyu sormak zaten saçmalıktır. Mesela ben "iki çift rakamın çarpımından ortaya çıkan tek rakamlı sonuç hangisidir" diye sorsam ne kadar saçma bir soru diye tepkiler alırım ve bunlar kesinlikle doğru tepkiler olur. Linkini paylaştığım yazıya alıntılarıyla yorum katmaya çalıştım umarım doğru analizler yapmışımdır tabi bunun kararını yazarın kendisi verecektir.

Soru şu sekilde;

İyilik neydi? İyi olmak kime göreydi ve istemeden yapılan iyilikler iyilik miydi?

Ardından başka soru, cevap niteliğinde;

Yoksa yapan kişinin kendi vicdanını tatmin etmesi miydi? Bir kişinin istemediği ama bizim yardım olduğunu düşündüğümüz şeyi yapmak ona bir iyilik sayılır mıydı?

Sonraki soru zaten yazarın kısmen yaşanmışlığından ortaya çıkan ve cevabını bildiği bir soru hissini veriyor;

Birini intiharın eşiğinden kurtarmak ne kadar iyilikti? Ne kadar doğruydu? O kişinin beklemediği iyiliği görmesi mümkün müydü?

Ve en ilginç olanı yazarın cevaplarına pek itibar etmediği sorular ki burada kişilerin vereceği cevaplara bende fazla itibar etmiyorum doğrusu;

Fedakarlık gerçek miydi? Fedakarlık insani miydi, ruhani mi? Neyin izin verdiği kadar fedakar olabilirdik? Kimlere yaptığın iyilikler fedakarlık sayılabilirdi?

Son sorular bütünü kapsıyor gibi, dönüp dolaşıp samimiyetsiz bir dünyayı sorgulama noktasına geliyor;

Ve insan neden ve ne zaman kendine iyilik etmeye başlardı? Ne zamana kadar yapabilirdi? Acı çeken ruhları sonsuz sessizliğe ve karanlığa gömmek doğru bir iyilik yöntemi sayılır mıydı? Bu soruları cevaplasam, soruyken oldukları kadar değerli kalırlar mıydı?

Aklımda olmayan fakat sorulmasının çok elzem olduğu bu soruları yanıtlamak gerçekten çok zor, vicdani ve samimiyet tarafından bakınca. Aklımda olmayan bu yazının tabi ki müsebbibi olan @edebiyat'dır. Bu yazının ortaya çıkışına sorularıyla yol açan @yesimeren'in hoşgörüsüne sığınarak ve kendimce yorumlarla kaleme aldım.

Nedense bu yazımda aklımda uçuşan cümleleri kaleme alırken çok sürükleyici bir yazı ortaya çıkmayacağını hissediyorum, biraz gelişigüzel fazlasıyla acele oldu, sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim...

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
25 Comments
Ecency