Zincirsiz

Köle olduğunuzu bir kez kabul etmeniz yeterli aslında...

Sistemin, alışkanlıkların, paranın, satın alabildiklerinizin köleliği...

Ezberlerin hüküm sürdüğü düşüncelerinizde, gücünüzün karşı koymaya yetmeyeceğinin, başaramayacağınızın sürekli kulağınıza fısıldandığı hayatınızda, kendinizi aşağılamanın tarifsiz mutluluğu ile yaşayıp köle olmaktan başka seçeneğinizin olmadığına inanmanız yeterli...

Köleler arasında birinci olmak için, bir çeşit primus inter pares yani, çırpındığınız bir hayatın sahte ışıltıları içinde lüks tüketimin sanal mutluluklarında ömrünüzü tüketmeye devam...

Kölelik kötü değil demeye başlarsınız belki bir süre sonra, sizin efendiniz en iyisidir çünkü...

Onun kötülüklerine engel olmayı hayal dâhi edemez, büyük sorumlulukla ! ortak olursunuz belki...

"Django Unchained" filmini bilirsiniz Quentin Tarantino'nun, kahya Stephen karakterini hatırlayalım örneğin...

IMG_2719.PNG

Stephan

Candyland'da yarattığı dünyasında kendini nasıl tariflediğini anlamaya çalışalım...

Primus inter pares...

Eşitler arasında birinci...

Tarihe bakalım isterseniz, yakın ve uzak... Ne çok örneğini bulabiliriz Stephen gibilerin?

1.Dünya Savaşı sırasında İngiltere'nin işgal ordularını büyük coşkuyla karşılayan bugünün Suriye, Irak,Mısır ve Arabistan yarımadası yerleşik halklarının gönüllü kabullenişi gibi...

Türk ordusunun vatan bilip, kutsal bilip savunduğu topraklarda, Türk ordusuna karşı demiryolu bombalamalarından suikastlere, Lawrence ya da Bell gibi ajanlarla gönüllü işbirliğine, General Allenby' nin Selahaddin Eyyubi kabrini tekmeleyip

" Yine geldik Selahhaddin!"

Cümlesinden rahatsız olmama haline kadar, izlerini sürebileceğiniz bir büyük kölelik özlemi...

Emperyal çakalların birbirleriyle dişe diş mücadele ettiği bu av partisinde semiz besili bir av olduğunu kabul etme perişanlığı...

İngilizlerin bitmek bilmez planlarının sonucu olarak kendilerine vaadedilen Suriye'nin mevcut şartlar gereği Fransa'ya terk edilmesi kararı karşılığında Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in oğlu, Emir Faysal'ın ağzından dökülen cümlelerdedir belki, şifresi:

" Ortaçağda bile kölelerin yeni sahiplerine satılmayı istedikleri sorulurdu, şimdi 20.yy'da böyle emrivaki olur mu?"

IMG_2718.PNG

Faysal

Siz bir kez köle olmayı seçmeye görün, değil orta çağ, ilk çağ şartlarında değerlendirilirsiniz...

Balfour deklarasyonunu coşkuyla okur, onaylarsınız..

Nedir bu deklarasyon ?

Bir mektuptur alt tarafı...

Balfour, Dışişleri Bakanı olarak 2 Kasım 1917'de E. Rothshild'e bir mektup gönderererek Birleşik Krallık Kraliçesi'nin Filistin sınırları içinde bir Yahudi devleti kurulmasına onay verdiğini, gereken desteği sağlayacağını belirtir.

Dünya Siyonist Teşkilatı'nın başkanı Haim Weizmann ile görüşüp, 1919 Paris Barış Konferansı kapsamında Filistin olarak anılan bölgede Yahudiler için bir yurt, Ortadoğu'nun diğer yerlerinde Arap devleti kurulması için İngiliz korumacılığında imzalar atarsınız Faysal gibi...

Attığınız o imza bugünün sorunlarında "karşı" taraf için en kuvvetli koz olmuş, kimin umurunda?

Köleliliğinizden utanmadan, babanız Şerif Hüseyin'in kutsal toprakları korumaya çalışan Türk ordusuna yaptığı kötülüklere yenilerini eklersiniz...

Çok kral adam derler size, Kral Faysal oluverirsiniz birden, kardeşinize Ürdün'ü bırakırlar, onu da kral yapıverirler, bağımsızlık türküleri düşmez ağzınızdan...

Bağımsızlık neden o mücevherin bedelsiz olmadığını bilmeden, koşarsınız efendilerinizin peşinden...

Ne din ne mezhep ne inanç ne yüksek herhangi bir ahlâki değeriniz kalmamıştır, insan kabuğunda yaşayan bakteri, mukus, mantar karışımı bir canlıya evrilirsiniz...

Size söz verilenlerin Suudlara da söz verildiğini sonra öğrenirsiniz, tarihin sayfalarında nasıl yer alacağınızı en baştan seçtiğiniz için artık yapacak pek bir şey de kalmamıştır, önünüze atılanlarla yetinirsiniz...

Milyonlarca insan sizin seçimleriniz, açgözlülüğünüz, köle olma hırsınız yüzünden perişan olmuştur, insan gibi yaşama hakkı nedir bilemeden toprağa dönüşmüştür...

Tek derdiniz para olmıştur artık, paranın satın alabildikleri...

Herkesi de öyle zannedersiniz...

Öyle midir acaba gerçekten?

Ali cengiz oyunlarıyla kafalarına balyozla vura vura fark ettirmeden köleleştirilmeye çalışılan bir büyük milletin genetik kodları, benliği, bağımsızlığa düşkün asil ruhu günün birinde uyanıverirse ne olur hiç merak etmezsiniz...

Sopalarla idare edilmeye çalışılan, evcilleştirildiği sanılan, dişleri, tırnakları çekilen bir vahşi kurt, ne kadar sadık bir köpek olabilir efendilerine?

Uyuşmuş, uyuşturulmuş, kabullenmiş kitlenin içinden bir Django çıkıvermez mi hiç?

Ödül avcılarıyla girdiği mücadele sonunda atına atlayıp aklındakini gerçekleştirmek için ilerlerken tahtalarla çevrili kafeslerinde kalakalan köleler ne yapar onun ardından?

Bekleşip dururlar mı yeni efendilerini?

Zincirlerini çözüp karışıverirler mi özgür dünyaya?

Arkasından ateş mi ederler Django'nun?

Hedefi tutturamayacaklarını bildikleri halde?

Beklentiye uygun davranma meselesi hani?!

Dediği gibi çakma kralın, orta çağda bile olmayan vahşilik sararken çevremizi, bir soluklanma iyi gelebilir hepimize...

Bir soluklanma molası; ortak sorunlara ortak tavır alabilme, kişisel çıkarları ortak çıkarlara değiştirme, kötülüklere karşı birlik olabilme içgdüsünü serbest bırakabilme iradesi...

Bu ülke çok büyük, çok güçlü, tahmin edeceğinizin de ötesinde hem de...

Bir devlet geleneğimiz var bizim, ara sıra sorunlar yaşasa da kendini, kendine ait olanı koruma içgüdüsü olan bir devlet...

Karamsarlığa, umutsuzluğa yer yok bu topraklarda, olmayanı olduranların mirasçılarıyız biz...

Herşeyden öte, tarih boyunca köle olmamış bir milletin parçalarıyız biz...

Kapatın kulaklarınızı arsız efendilerin çığlıklarına, siz tarihin gördüğü en büyük efendilerden birine kulak verin;

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Kaynaklar:
Kırmızı Çizgi, J. Barr,
Zeytindağı, F.R. Atay
Vd

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
Join the conversation now