Sevgili Günlük #35 | Sonbahar

20221020_222218.jpg
Kaynak

Yazı yazmayı özlemişim. Burada paylaşılan postları okuyup birkaçına yorum yaparken fark ettim bunu. Kendimi kaptırıp upuzun cümleleri alt alta sıraladığımda 'Ben ne yapıyorum?' dedim kendi kendime. 🤷‍♀️
Kitaplardaki önsözlerde hızını alamayıp aklına gelen milyonlarca düşünceyi boca eden o çok kızdığım çevirmenlere benzemiştim. 🤦‍♀️ Neyse ki gönder tuşuna basmadan bu farkındalığı yaşadım da bazılarını silip azalttım. :)

🍂🍃🍂🍃🍂

En sevdiğim ayların içindeyim. İlk ve sonbahar, çocukluğumdan beri benim zamanlarımmış gibi geliyor bana. Belki de yazın sıcak bir anında doğmuş olmam da etkilidir bu düşüncemde. Çok soğuk ve çok sıcak havalarda hiç havamda olamıyorum. :) Ilık esen bir rüzgarda üşümeden durabilmenin keyfi bambaşka.. Ama son günlerde şöyle bir şey okumuştum veya duymuştum, izlemiş de olabilirim emin değilim. 🙊

En sevdiğim mevsim, bir sonraki.

Bunu okuyunca gülümsedim tekrardan. Anın içindeyken etrafımızda yaşanılanları tam olarak idrak edemiyoruz. Bir balığın, suyun içindeyken hiç farkında olmaması ve ancak ondan mahrum kalınca kıymetini bilmesi gibi.

Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler
O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler
Hayâlî Bey

"Cihânı süsleyen yaratıcı cihânda olmasına rağmen (onlar) süsleyeni bilmezler. Denizin içindeki balıklar denizdedir ama denizi bilmezler."

Elimizde olana değil de hayalimizdekine daha fazla değer verdiğimiz gibi hep o 'diğerinde' kalıyor sanırım insanın aklı. Yaşananlardan çok henüz yaşanmamış olanların ilgi çekici olması da bundan sebep galiba.

Yazın en sıcak olduğu günlerde, 'kış gelseydi' derken soğuktan donunca da 'ne zaman ısınacak bu havalar' diyerek homurdanmaya başlıyoruz. İnsanları tam olarak anlamak imkansız. 🙆‍♀️

warm-and-cozy-1975215_640.jpg
Kaynak

Benim için eylül ve ekim demek, üşütmeyen serin havalarda biraz da yarı karanlık ve puslu vakitlerde film izlemek demek. Özellikle korku-gerilim filmleri ile psikolojileri allak bullak eden dizileri arka arkaya seyretmek. Şu an bu satırları yazarken cam balkondan gelen rüzgarın o ıslık sesini de eklemek isterdim cümlelerin içine..

Kapkalın kitapları okumak için de büyük bir fırsat bu zamanlar. İnce Memed serisine tıpkı böyle bir vakitte başlamış, iki cildini de ara vermeden okumuştum. Devamını da çok merak etmeme rağmen bitmesin diye saklıyorum. Tıpkı çocukken sevdiğim şekerlemeleri sona bırakmam gibi. 😸
Fakat bu yılın ilk yarısında pek fazla okuyamadığım için sayfa sayısı az olanlara ağırlık verip yıl sonu hedefime biraz daha yaklaşmak niyetindeyim. Umarım bunu başarabilirim. 📚

drink-3025022_640.jpg
Kaynak

Sonbahar biraz da sıcak içecekleri çağrıştırıyor bana. Tarçın kokan bir sahlep kokusu alıyorum şimdi.. Sahlep deyince hep iki kişilik bir dostluk canlanıyor içimde. Ankara ayazında donduğumuz zamanlarda, bir kafeye sığınıp içtiğimiz ve sohbete dalınca her şeyi unuttuğumuz günler geliyor aklıma. Sıcak çikolata da o muhteşem kokusuyla zihnimde beliriyor şu an. Okul çıkışında alıp otobüs beklerken ellerimizi az ısıtmamıştık. :) Gönülleri yakınlaştıran bir ritüeldi benim için bu. O arkadaşlarımla aynı anıları tekrar tekrar yaşamak isterdim şimdi. Sudaki o balıklar gibi hep sonradan anlıyor insan bazı şeylerin kıymetini. İşte o zaman sonbaharın adı bir anda hazana dönüşüyor, hatıralar peşini bırakmayınca insanın..
Güz mevsimi.. Ne güzel isimler takılmış öyle değil mi? Her biri bambaşka duyguyu tarif ediyor, her kelimenin değişik bir tınısı ve yaşanmışlığı var gibi..

🎃 🎃 🎃

Lezzetli meyve ve sebzelerini de unutmamak lazım bu mevsimin. Kocaman tupturuncu bir bal kabağı hem görüntüsüyle hem de tadıyla gönülleri fethetmiyor mu sizce de? Gerçi son yıllarda minik seramik objeleri olmadan sosyal medyada fotoğraf paylaşamayanlar yüzünden biraz eskitilse de, kalbimdeki yeri her zaman baki. Bana çocukluğumu da hatırlatıyor aynı zamanda. Muğla'dayken mahalleye gelip kendi yetiştirdikleri bal kabaklarını satardı kadınlar. O kadar kocamandı ki her biri, komşular birleşerek alırdı. Sokaklar mis gibi kokardı. Çekirdekleriyse daha sonra kavrulup elden ele dolaşırdı. Ne zaman ondan laf açılsa hep o görüntüler gözümün önünde sıraya diziliveriyor. 😽

woman-6691311_640.webp
Kaynak

Yan apartmandaki komşum küçük balkonuna bir bal kabağı koymuştu ilkbaharda. Pencereden her baktığımda onun yavaş yavaş çürümeye başladığını ve gitgide küçüldüğünü görmek beni ister istemez üzüyor. 'Neden onu soğuk balkona terk ettin?' diye kapısını çalmak istemedim değil. Neyse ki kendime engel olmayı bildim. Manyak komşu olarak anılmayalım şimdi durup dururken. 🙊

autumn-1994084_640.jpg
Kaynak

Kestane ve cennet hurmasından bahsetmeden geçebileceğimi hiç sanmıyorum. Sanki benim için yaratılmışlar. :p
Kestanenin evde pişenlerini değil de sokakta satılanlarını, sıcaktan parmaklarım yana yana yemenin keyfine diyecek bir söz bulamıyorum.
Cennet hurması da bana kaçırdığım çocukluk anılarım gibi geliyor. İstanbul'dayken almıştı babam. Evdeki herkes ilk defa tadacaktı. Annem nasıl yenileceğini bilmediği için -muhtemelen daha ham ve sert hâlindeyken- elma dilimi şeklinde doğrayıp getirmişti. O anki tadını hiç hatırlamıyorum, sevmiş miydim yoksa nefret mi etmiştim bilmiyorum ama annemin söylediği bir söz benim yıllar boyunca böyle bir lezzetten mahrum kalmama neden olmuştu. "İyyy çok kötü, aynı tatlı domatese benziyor." demişti. :/
Sorgulama mekanizmam bozuk olduğu için sanırım, uzun seneler bu düşünce sanki benim düşüncemmiş gibi davrandım. Ta ki sevdiğim insanın hatırına tekrar deneyene dek.
O an yaşadığım hisler karmakarışık. Bir meyvenin üzerine bu kadar anlam yüklemem belki çok aptalca ama bana birçok duyguyu hissettirmişti. O an bir aydınlanma yaşadım diyebilirim. Başkalarının -ki bu en yakınım dahi olsa- sözlerini, önyargı olarak alıp kabul etmeyecektim. İyisiyle kötüsüyle buna kendim karar verecektim.
(Şimdilerde ise annem bayılarak yiyor ve geçmişteki fikrini ve söylediklerini de hiiiç hatırlamıyor. İşte ikizler-başak anlamsızlığı bir kez daha kendini gösteriyor. :d )

Takıntılı olduğumu düşünmüyorum sadece bazı şeylerin inkar edilmesi hoşuma gitmiyor. Zeytin Ağacı dizisindeki gibi geçmişle hesaplaşma ve o defteri kapatma mühim mesele. Onu yapamadığımız için mesafeler kapanmayabiliyor. Keşke yüzleşme, kabullenme, özür dileme ve telafi edebilme her yaşta mümkün olabilse.

💔

Neyse amma da uzatmış iç dökmelere doyamamışım. Belki de bu kadar uzun ara vermemem lazım kaleme ve defterime. Her gün az da olsa bir şeyler yazabilseydim keşke. Ama çok üşeniyorum. Kafamdaki cümleleri sıraya dizmek, onları biçimlendirmek, düşüncelerimi ete kemiğe büründürmek zor geliyor. Zor değil de bu konuda motivemi kaybetmiş olabilirim.

Aslında ben bugün eylül ayı özetini paylaşmak istemiştim. Yani aklımdaki tamamen oydu. Ne okudum, neler izledim ve dinledim gibi bana da hatıra kalabilecek şeylerdi. Aynı şekilde diğer aylara da uygulamak istiyordum bunu. Belki ekim gelmeden yapabilirim. Geriye doğru baktığımda sayfamda görebilmekten mutlu olacağım bir etkinlik benim için. Hatta discordda kulüpler kurup aynı ayda aynı şeyleri okuyup izlemek çok isterdim. Belki katılmak isteyenler olur ve bu düşünce hayata geçer hiç belli olmaz. 🎈


Yukarıda bir yerlerde, 'keşke duyduğum rüzgarın sesini cümlelerin içine ekleyebilseydim' demiştim. O şimdilik mümkün olmasa da yazarken bana eşlik eden şarkımı paylaşmak istedim. İstedim ki aynı atmosferi bir anlığına da olsa birlikte yaşayalım.. 🎶🎶🎶🎶

Sevgili Günlük #34 | Şirinler ve Kurbağa Manastırı
20 Ekim 2022

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
28 Comments
Ecency