Nemesis: Bir numaralı kutu oyunum

nemesis.jpg

Nemesis, oynadığım yaklaşık olarak 150 civarı kutu oyunu içerisinde şu anda tartışmasız en sevdiğim kutu oyunu. İki bin on sekiz yılında çıkan oyunda, gizli bir uzay görevi için kendinize ait özel bir rol ile katıldığınız ekipte, uzay gemisinde bu uzun yolculuğu yapabilmek adına uyutulmuşken, birden bir kriz ortamına uyanıyorsunuz. Bilim adamı, kaptan, tekniker, asker gibi çeşitli rolleri oynuyor ve oyunun başında aldığınız, diğer oyuncuların bilmediği gizli bir görevi başarmaya, bir yandan da içine uyandığınız kriz ortamında hayatta kalmaya çalışıyorsunuz. Bu gizli görev, zaman zaman ekip arkadaşlarınızla bir olup beraber hareket etmenizi gerektirirken, bazen de yardım ediyor gibi görünürken aslında onların aleyhine sonuçlanabilecek eylemlerde bulunmanızı gerektirebiliyor. Ekip arkadaşlarınız ise sizin dost mu yoksa kendi görevi adına bencilce hareket eden biri mi olduğunuz konusunda her zaman emin olamıyorlar. Oyuna başladığınız andan itibaren sizi yakalayan bir paranoya ve gerilim hissi oyun boyunca neredeyse hiç azalmıyor. Uzay gemisinin rotasının neresi olduğunu bilmeniz lazım, güvenli biçimde eve dönebilecek misiniz bilmek için. Oysa rotaya bakan arkadaşınız rotanın doğru rota olup olmadığı konusunda dürüst olmayabilir. Veya geminin motorlarının tamirini gerçekleştirdiğini söyleyen ekip arkadaşınız doğru söylemiyor olabilir. Bunlar yetmezmiş gibi bir de kaynağı belli olmayan alien benzeri saldırgan yaratıklardan kaçıp ve savaşıp, hayatta kalmaya çalışmak zorundasınızdır.

Bu ve benzeri durumlar, bir yandan masada uğraştığınız gerilimli durumları takip etmenizi gerektirirken bir yandan da bir poker oyuncusu gibi, masa dışında oyuncuların hareketlerini de takip etmenizi gerektiren bir ortam yaratıp, oyuncular arasında etkileşimi ve eğlenceyi arttırıyor. Dozunda rol yapma aktivitesi ayrıca oyuna keyif katabilir. Aşağıda, bu oyunu 3 oyuncu oynadığımız bir oyun seansında olanları öyküleştirdiğim bir metni bulabilirsiniz. Ufak süslemeler dışında oyun seansı aynen aşağıda öyküleştirildiği şekilde gelişti.

nemesis2.jpg

Gözlerimi ilk açtığımda önce nerede olduğumu hatırlayamadım. Çevremde yanıp sönen ışıklar ve bir siren sesi tehlikede olduğumu söylüyordu; bir tek bundan emindim. Kıpırdamaya çalıştığımda başımı zar zor kaldırabilmemden, uzun süredir yatmakta olduğumu ve kaslarımın atrofiye bağlı güçsüzleştiğini ve bundan da elektrostimulatörlerin bozuk olduğunu bulanık zihnime rağmen anlayabiliyordum. Kim bilir kaç yıldır hibernasyon bölmesindeydim; nereden gelip nereye neden gittiğini şimdi uzun uykunun etkisi ile hatırlayamadığım bir uzay gemisinin içinde boşlukta sürükleniyordum.
Güçlükle kafamı kaldırıp çevreme baktığımda yanımdaki bölmenin camının kırılmış, içinin boş ve sahibinin de az ötede kanlar içinde parçalanmış vaziyette olduğunu gördüm. Sinir bozucu sirenler ve dönen mavi kırmızı ışıklar içimdeki tehlike duygusunu besliyor, titreyen bacaklarla yerimden kalkmaya çalışıyordum. Güç bela kalkıp, yanımda asılı duran özel kıyafetimi giydim. Eğitimlerde elektrostimulatörlerin bozulması halinde bu kıyafetlerin kasları uyaran yapısı ile bir kaç saatte eski gücüme dönebileceğim söylenmişti. Kıyafetimi zorlukla giyerken hibernasyon odasına benden önce uyanmış iki kişi daha girdi. Gemiye binmeden önce verilen eğitim toplantısından hatırladığım kadarıyla birisi geminin kaptanı, diğeri ise bilim adamı olmalıydılar. Kaptan özel kıyafetini giymiş, dinç görünüyorken, bilim adamı garip şekilde tekerlekli sandalyedeydi. Hibernasyon hala zihnimi etkiliyordu. İnsanlar hakkında ilk izlenim önemlidir derler. Oysa ben bu insanlar hakkında eğitim toplantısında ne düşünmüştüm hiç hatırlamıyordum. Kaptan alarmı ve yanıp sönen ışıkları susturduğunda gemiye biraz huzur gelir sanmıştım. Ama bilim adamının mor göz altları, depresif bakışları huzur vermekten uzaktı. Diğer yandan kaptan bu felakette bile garip espriler yapıyor nedenini çözemediğim garip bir iyimserlik sergiliyordu.
Kıyafetimin içinde elektrostimulatörler yüzünden sürekli seğiren kaslarımın izin verdiği kadarıyla kaptanı ve bilim adamını dinlemeye çalıştım. Geminin nereye gittiği belli değildi. Motorların durumuna ulaşamıyorlardı, motor odasına gidip bakmak gerekecekti. Tabi tüm bu duruma neyin sebep olduğu konusunda hiçbir fikirleri yoktu. Mürettebatın geri kalanı hala uykudaydı. Tüm online sistemler çökmüş vaziyetteydi. Bir tekniker olarak oldukça işe yarayabilirdim. Kaptan, geminin rotasını öğrenebilmek için navigasyon odasına doğru gideceğini söyledikten sonra, bana da motorları kontrol etmemi emretti. Zihnim hala bulanıktı, motorların aşağı yukarı ne tarafta olduklarını kestirebiliyordum fakat hangi koridorlardan hangi odalardan geçeceğimi tam hatırlamıyordum.
Kıyafetimin içinde seğirip duran kaslarım artık daha iyi durumdaydı ve yavaşça da olsa yürüyebiliyordum. Hangi koridordan geçeceğimi bilemeden içgüdüsel olarak birisine yöneldim. Koridorda ilerlerken nereden geldiği belli olmayan garip sesler duydum. Sürtünme, çarpma sesleri gibi. Ve arada sanki ağır bir nefes alıp verme sesine benzeyen bir ses, tüylerimin ürpermesine yol açtı. Diğer odaya geçmek için koridora doğru ilerlerken, karanlıkların içinden şeklini çıkaramadığım ıslak ve sert bir kütle üzerime doğru atladı. Sendeledim, düşmek üzereyken yandaki masaya zar zor tutunarak ayakta kalmayı başardım. Ne olduğunu anlamadığım cisim kayboldu fakat yerde bıraktığı ıslak izler, kapıldığım dehşet yüzünden nefesimin kesilmesine neden oldu. Zayıf kaslarımın izin verdiği kadarıyla koşmaya başladım. Hızlı soluklarım, kıyafetimin başlığındaki camın buğulanmasına yol açıyordu. Tüm bedenim inanılmaz bir ağrının içindeydi. Seğiren kaslarım bacaklarımın koordinasyonunu bozuyor ipi kopmuş bir kukla gibi koşmaya çalışıyordum. Çığlıklarımı bastırabildiğimde bileğimdeki iletişim düğmesine basmayı akıl edebildim.
“Beni duyuyor musunuz?”
Kaptanın garip neşeli sesi ve bilim adamının depresif sesi aynı anda olumlu cevap verdi.
“Saldırıya uğradım”
“Ne?!, kim!?”
“Bilmiyorum ama canlıydı. Ufak ama ağırdı. Bana çarptı”
“İyi misin, yaralandın mı?”
“Hayır. Sanırım iyiyim. Motor dairesine doğru kaçıyorum”
Bilim adamı ilk heyecanı atlattığında ifadesiz bir tonla “örnek almaya çalış” dedi. Ne olduklarını öğrenmemiz gerekiyor”
Tekerlekli sandalyede bir insandan bahsetmiyor olsaydık tüm nefesimle “kendin al o örneği” diye bağırabilirdim.
Ama sadece “Bir daha karşılaşmamayı umuyorum” diyebildim.
Yanıt gelmedi.
Motor bölmesine ulaştığımda motorlardan birisinin çalışmadığını gördüm. Durumu diğerlerine bildirdiğimde ne yalan söyleyeyim beklediğim tepkiyi alamadım. Bana güvenmiyorlar mıydı? Neden? Bunu hak edecek ne yapmıştım ki?
Aletlerimi çıkarıp çalışmaya başladım, hızlıca motorun ana kumandasındaki arızayı giderdim. Durumu yine kaptana rapor ettim.
O sırada kaptan navigasyon odasına ulaşmıştı. “Millet” dedi. “Gemiyi, hayatta görüp görebileceğiniz en boktan koordinatlara yönlendirmişler”
“Boktan mı”
“Evet boktan”
“Nasıl boktan. Neresi kaptan, nereye yönlendirmişler”
Sinirli kahkalardan sonra; “Ama merak etmeyin” dedi kaptan. “Geminin gideceği yeni koordinatları girdim bilgisayara.”
“Yani nereye kaptan, nereye gideceğiz?”
“Daha boktan bir yere”
Kahkahalar içinde sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu.
“Daha boktan bir yere gideceğiz”
Kafayı yemiş bir kaptan ve depresif belki intihara meyilli bir bilim adamı arasında kalmıştım. Hayatımın bir pamuk ipliğine bağlı olduğu artık iyice ortaya çıkmıştı. Seçeneklerimi düşünmeye başladım. Yeniden hibernasyon odasına gidip uyumak çözüm değildi, geminin nereye gideceği belli değildi. Kaçış podlarından birisini kullanıp dünyaya dönmeye karar verdim. Fakat nerede olduğumu bilmediğim için ne kadar süreceğini bilmediğim bir yolculuğa iyi hazırlanmam gerekiyordu. Yanıma almam gereken malzemelerin bir listesini çıkardım. Hepsini yedi ana başlık altında topladım ve odaları dolaşıp bunları toplamaya karar verdim. Lanet örnekleri de onların olsundu.
Biraz dolaştığımda sonunda bir depoya geldim. Kurtuluşum bu depodaydı. Yedi malzeme birimini toplar toplamaz kaçış podlarına gidecektim. İkisini topladıktan sonra odada ağır bir ses olduğu dikkatimi çekti. Sanki kocaman bir körük odaya hava basıyordu. Uçuşan kağıtların ters yönüne baktığımda karanlıkların içinden 3 metre boyutlarında devasa bir gölgeyi fark etmemle, kendimi havada odanın duvarına doğru uçuyor bulmam arasında saniyeler bile yoktu. Sağ bacağıma giren inanılmaz bir acı tüm vücudumun kasılmasına neden oldu. Çığlıklarımın nedeni, yerde yatarken sağ bacağımın aldığı şekilsiz yığından çok üzerime doğru gelen devasa irilikteki kapkara figürdü.
Nasıl oldu anlamadım. Kıyafetimin ekzoskeleton yapısı kırık bacağımın çevresinde bir koruma oluşturdu. Kapının hemen kenarına düşmüştüm, dönerek kendimi koridora attım ve kapıyı kilitleyerek yaratığı odaya hapsettim. Kurtuluşumun tek anahtarı olan oda artık devasa bir yaratık tarafından işgal edilmişti. Sürünerek de olsa bir sonraki odaya doğru geçtim. Şans benden yana gibiydi, zira ışıklar yandığında buranın bir acil yardım odası olduğu gördüm. Otofiksatör ile kırık bacağımı alçıya aldım. Bolca ağrı kesici enjeksiyonundan sonra ne yapacağımı düşünmeye başladım. Kanıma karışan anestezikler garip bir huzur vermişti bana. Uyumak istiyordum. Belki de sonsuza kadar.
Uzaklarda bir yerlerde çığlık sesleri geliyordu. Patlama sesleri. Ama sanki hiç biri bu gemiden gelmiyordu. Ben, uğultulu rüzgarların yapraklarını yaladığı kocaman bir çınar ağacının altına uzanmış uyukluyordum. Seke seke de olsa yürüdüğümü fark ettim. Kendimi hibernasyon odasında bulduğumda bilim adamın da bana aynı gözlerle baktığı gördüm. Bir süre bakıştık. Elini uzattı. Sıktım elini. Sonra sandalyesinden kendini yukarı çekerek hibernasyon bölmesine girdi. O kapağını kapatırken, ben kendiminkine yeni uzanıyordum.
Hibernasyon bölmesinin kapağı kapanır ve beni tatlı bir uyku kaplarken, tüm geminin odalarından aynı çığlık kahkalarla karışık vaziyette yankılanıyordu:
“Daha boktan bir yere. Hahahahahahaha. Daha boktan bir yereeeeeeee”

Eğer siz de nemesis oynamak isterseniz, kutu oyununu satın alabilir veya steam üzerinde bulabileceğiniz tabletop simulator uygulaması ile, arkadaşlarınızla online olarak oynayabilirsiniz. Tabletop simulator ile, uygun mod dosyasını ekleyerek diğer pek çok kutu oyununu arkadaşlarınızla online oynayabilirsiniz.

Aşağıda, Nemesis kutu oyununu oynadığımız bir başka seansın video kaydını izleyebilirsiniz. Giriş kısmında oyun tanıtımı ve kurallar, devamında ise oyun seansı var. İyi seyirler.

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
1 Comment
Ecency