WALT DISNEY HAKKINDA AZ BİLİNENLER


"MİKİ FARE'Yİ TANIDIĞIM TÜM KADINLARDAN DAHA ÇOK SEVİYORUM."




5 ARALIK 1901 - 15 ARALIK 1966


MİLLİYETİ:
AMERİKALI


BURCU:
YAY


EN ÖNEMLİ FİLMLERİ:
PAMUK PRENSES VE YEDİ CÜCELER (1938), FANTASIA (1941)



 

Kötü kalpli ve huysuz biri olan Walt Disney, liberallere güvenmiyor, Yahudilerden nefret ediyor ve altında çalışma talihsizliğini yaşayan herkese kötü davranıyordu. Bu haliyle, tüm zalim kodamanlar için büyük bir esin kaynağıydı. Doğal olarak diğer ünlü mizantrop sinemacı Hitchcock da onu kendine kafa dengi görüyordu. “Eğer [Disney] bir aktörü beğenmediyse, onu rahatlıkla paramparça edebilir!” diye iftiharla açıklamıştı bir keresinde.


Söz konusu “aktörler”, elle çizilip ince plastik levhalara aktarılan animasyon karakterleriydi. Bunlar genellikle Disney’in Missouri’nin kırsalında geçen çocukluğundan esinlendiği, ormanlık alanda yaşayan hayvanlardan oluşuyordu. Elias ve Flora Disney’in beş çocuğunun dördüncüsü olarak doğan geleceğin Hollywood kodamanının soyu, bilindiği kadarıyla, Fatih William lakaplıkrala ve İngiltere’ye gelip Hastings Muharebesinde savaşan Fransız asker Robert d’Isigny’ye kadar ayanıyordu. Bu ihtişamlı başlangıcın devamının gelmez ve aile elindeki bavucundakini tüketir. 1906’da Chicago'dan Marcelin, Missouri’ye taşınırken artık zar zor geçinebilecek durumdadırlar. Walt’un babası Elias Disney, başarısız bir demiryolcu, çiftçi ve aileyi demir yumrukla yöneten adanmış bir Hıristiyandı - ki o yumruk, genellikle genç Walt’un sırtına inerdi. Elias Disney tüm çocuklarını günlük olarak dövmeye devam etti, ta ki her biri onun suistimallerinden kaçmak için evi tek tek terk edene kadar. Walt, babasının despotça engelleme çabalarına rağmen, vazgeçmeyerek ilerletmeye devam ettiği çizim tutkusuna tutunarak yetişkinliğe erişti. Bir keresinde ihtiyar Elias, Walt’un tüm çizimlerini yırtarak, onu günde dört saat keman çalmaya zorladı. Babası olacak alçak adamdan kaçmak için her şeyi göze almış olan Walt, onun imzasını taklit ederek I. Dünya Savaşı’nda gönüllü olarak Kızıl Haç’a katıldı. Denizaşırı görevlerde, ileride McDonald’s zincirinin kurucusu olacak Ray Kroc ile aynı birlikte yer aldı ve zamanını kullandığı ambulansların kenarlarına eğlenceli karikatürler yaparak geçirdi. Savaşın bitimiyle Birleşik Devletler’e geri döndü ve kardeşi Roy ile güçlerini birleştirerek Hollywood’da bir animasyon stüdyosu kurdu.

Böylece Disney markası doğmuş oldu. Dünyaya Mickey (orijinal adı Mortimer) Fare adlı ele avuca sığmaz kemirgeni tanıştıran 1928 tarihli ilk senkronize sesli çizgi film Steamboat Willie'nin başarısı, Disney’in adının Temel Reis’in yaratıcısı Max Fleischer ve Ağaçkakan Woody’e hayat veren Walter Lantz gibi elit Amerikan animatörleriyle beraber anılmasında önemli bir rol oynadı. Bu üç isimden sadece Disney’de, kendi multimedya imparatorluğunu oluşturacak arzu, beceri ve cüret benzersiz bir şekilde bir araya gelmişti. 1930’lar, 40’lar ve 50’leri bunun için uğraşarak geçirdi. Disney gösterişli müzikal Fantasia'nın yanı sıra, Pamuk Prenses, Pinokyo ve Bambi'nm uzun metraj animasyon uyarlamaları ile büyük başarılara imza attı. 1954 yılında, Disney yeni mecra televizyonu fethetti. Wonderful World of Disney ve Mickey Mouse Club çocuklu ailelerin favorisi uzun soluklu programlar haline geldi. 1955'te, kendi ifadesiyle “Amerika’yı yaratan idealler, hayaller ve temellere” -artık bunlar ne demekse- adanmış bir mabed ile bir eğlence parkının karışımı olan Disneyland’ı açtı. Disney göz önünde değilken ters ve zorba bir yöneticiydi. Sendikalaşmış iş gücüne duyduğu nefret tüm çalışanlarıyla ilişkilerini zehirliyordu. En hünerli animatörler bile onun öfkesinden nasibini alıyordu. Miki Fare’yi yaratan Akademi Ödüllü çizer Ub Iwerks bile, rutin olarak, hiddet içindeki Disney’in çizim masasını darmadağın edip, çalışmalarını yırtarak çöpe atmasına maruz kalıyordu - bu durum, Iwerks artık usanıp, Disney’ in gazabından kurtulmak için stüdyodaki işini bıraktığı ana kadar böyle devam etti. Ancak izleyiciler öncü animatörün bu yüzüyle hiç tanışmamıştı. Televizyon ekranlarından yansıyan Amerika’nın sevecen "Walt Amca”sı imajını, bu imaj 1966’daki ölümünden sonra biyografi yazarları tarafından alaşağı edilene kadar sürdürdü. O zamana kadar Disney tüm kıtayı avcuna almış, hızla tüm dünyaya yayılan ve yılda 35 milyar dolar gibi muazzam bir gelire ulaşan bir eğlence imparatorluğuna dönüşmüştü. Ölümünden kısa bir süre önce, Disney en büyük başarısı olarak gördüğü şeyi açıklamıştı: “Bir organizasyon oluşturup, onu devam ettirebilmiş olmak.” Bu, Hollywood’da gaddarlığın kitabını yazmış biri için son derece uygun bir mezar taşı yazısıydı.

 


SUÇLULUKTAN KURTULAMAMIŞ

Disney’in insan biçimi verilmiş hayvanlara olan düşkünlüğüne çeşitli açıklamalar getirilmeye çalışılmış olsa da bunlardan en inandırıcısı Baykuş Katili Hipotezi’dir. Sıkça anlatılan bir anekdota göre Disney, genç bir oğlanken, evde baykuş beslemek istemişti. Bir gün ormana giderek bir baykuş yuvası aramaya koyuldu. Tam aradığı gibi bir baykuş bulmuştu ancak hayvan kendisine karşı çılgınca bir direnç gösteriyordu. Disney deliye dönmüş hayvanı yere fırlatıp, ayaklarıyla ezmek suretiyle öldürerek durdurabildi. O gün yaptığı şeyden o kadar büyük bir suçluluk duymaktaydı ki, hayatını çizgi filmler aracılığıyla vahşi yaşam ve hayvanları korumaya adadı.

EN SEVDİĞİM MASON

Disney on dokuz yaşında çok eski bir gizli topluluk olan Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası’nın daha alt statülü bir kolu olan DeMolay Tarikatı'na katılmıştı. Tarikata adını veren Jacques DeMolay, Tapınak Şövalyeleri olarak bilinen savaşçı rahipler cemiyetinin son lideriydi. Bir pedofil ve büyücü olduğu düşünülen ve "Baphomet” adlı siyah bir kediye taptığı söylenmekte olan DeMolay, Fransa Kralı Philip’in emri üzerine 1314 yılında tutuklandı. Dinsizlikle suçlanan DeMolay, işkence altında, kendisine atfedilen suçu kabul ettikten sonra yakılarak öldürüldü. Ekranların efsane ismi John Wayne, Bugs Bunny’nin sesi Mel Blanc ve büyük beyzbol oyuncusu Pete Rose, yıllar içinde DeMolay Tarikatı'na katılan çok sayıda meşhur Amerikalıdan sadece birkaçıdır. Disney 1931 yılında DeMolay Şeref Madalyası ile ödüllendirilmiştir.

KRAL ARI


"Beş para etmez bir sanatçı olduğumun hep farkındaydım” demişti Disney bir defasında. Doğru söylüyordu. Animasyon filmlerin babası, kendi ikonik karakterlerini bile çizemeyen çok kötü bir ressamdı. Gençliğinde çizer olarak Kansas City Star gazetesine yaptığı iş başvurusu reddedilmişti. (Disleksik olduğu yönündeki sıkça dile getirilen ama hiç bir zaman doğrulanamamış dedikoduların çıkış noktası, kağıt kalem gerektiren işlerdeki kabiliyetsizliği olabilir.) Çok daha sonra, bir gün, küçük bir çocuk ondan Miki Fare’yi çizmesini istediğinde, bu isteği geri çevirerek yıllardır hiçbir şey çizmediği itiraf etmiştir. Öyleyse kendi adını taşıyan animasyon stüdyosundaki rolü gerçekte tam olarak neydi? “Bazen kendimi küçük bir arı olarak görüyorum.” demişti Disney. “Stüdyonun bir tarafından diğerine gidip polen topluyorum ve bir şekilde herkesi harekete geçiriyorum.”

VURGUN YAPMAK

I. Dünya Savaşı sırasında çok az fiili çarpışmaya denk gelmiş olmasına rağmen Disney, yaşanan insan kıyımından hatırı sayılır bir kâr etmenin yolunu bulmuştu. Bir arkadaşıyla cephe hattını didik didik arayarak buldukları Alman askerlerine ait miğferleri savaş hatırası olarak Amerikalı silah arkadaşlarına satıyorlardı. Üzerinde kurşun deliği olan miğferleri çok daha yüksek fiyatlara satabildiğini fark eden Disney, bunlara "Alman Keskin Nişancı Şapkaları" adını verdi ve elindekilerın hepsini bir çırpıda sattı. Tam bir fırsatçı olan Disney sağlam haldeki miğferlerin üzerinde sahte kurşun delikleri açıp, çamura ve kana buladığı bu miğferleri biraz da dolaşık saçla süsleyerek “savaşta takılmış” görünümü verdi ve Amerikalı piyadelere kakaladı.

OKB’NİN HARİKULADE DÜNYASI

Disney, bir saat içinde birçok kez avuç içlerini ve parmaklarını yıkayan obsesif kompulsif bir el yıkayıcısıydı.

GREV YAPARSAN YANARSIN

Disney bir patron olarak çalışanlarına kötü davranmasıyla tanınıyordu ve onunla çalışmış olan tüm animatörler istisnasız olarak ondan nefret ediyordu. Onlara yıllarca diğer stüdyolarda çalışan animatörlerden daha az maaş verdi ve katkıda bulundukları işlerde, ekranda isimlerini geçirmeyi reddetti. 1941’de Fare’nin Evi’ndeki çalışma koşullarını protesto etmek için greve gittiler. Stüdyo kapılarının etrafını çeviren grevdeki animatörler üzerinde “Fare miyiz insan mı?" ve “Disney: Bir Dâhi ve 700 Cüce” yazan pankartlar taşıyordu. Sendikalara alenen düşman olan Disney, işçilerin bu hareketini Birleşik Devletler’e karşı “ büyüyen Komünist komplonun” bir parçası olarak değerlendirip umursamadı ve onlarla pazarlık masasına oturmayı reddetti. En sonunda kardeşi Roy araya girdi ve grevdeki animatörlerle bir anlaşmaya vardı.

ORMANDA İNSAN VAR

İşten kaytarırken Disney’e yakalanmaktan korkan animasyoncular, onun stüdyoya ayak bastığını nasıl fark edeceklerini öğrendiler. Şanslarına, patronları -Walt’un Uyarı Sinyali dedikleri- kuru öksürüğü kendisinden dakikalar önce odaya ulaşan bir sigara tiryakisiydi. Hatta, Disney’in tembel elemanları tiksindikleri patronlarının yaklaşmakta olduğunu birbirlerine haber vermek için Bambi'nin ünlü -’’Ormanda insan var’’- repliğini kullanırlardı.



KIZIL TEHLİKE


Disney politik olarak ne kadar muhafazakârdı? Hollywood’u “Komünistler, radikaller ve tuhaf tiplerden” temizlemek için oluşturulmuş olan sağcı yapılanma Amerikan İdeallerinin Korunması İçin Sinema İttifakı'nın kurucu üyelerinden biriydi. John Wayne, Gary Cooper ve Clark Gable gibi isimler de üyeler arasındaydı. Disney’in stüdyosunda grev sözcüleri ile yaptığı toplu pazarlıklar sırasında “ Kahrolası Kızıllar!" şeklinde homurdandığı çok görülmüştür. En sonunda Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi’nin huzuruna çıkarak mesut bir şekilde komünist olduğundan şüphelenilen Hollywood'daki isimleri tek tek saydı. Komünistlere yönelik suçlamaları, eğlence sektörüyle sınırlı değildi. Amerika’nın otuz ikinci başkanı da onun diline düşmekten kurtulamamıştı: “Roosevelt günümüzü Sıradan İnsanın Yüzyılı olarak nitelendirmişti. Tamamen zırva! Bu, komünist canilerin, eşcinsellerin ve fahişelerin yüzyılı. Ve bunun suçlusu da Roosevelt ve onun Ulusal İşçi-İşveren İlişkileri Kurulu’dur!"

İŞKENCEHANE


Tamam, Disney animatörlerine iyi davranmayan, aşırı bir muhafazakârdı, peki Walt Amca gerçekten de sadist miydi? Saygın deneysel sinemacı Stan Brakhage yıllarca derslerinde Disney’in ortaçağ işkence aletlerinden oluşan koleksiyonunu anlatıp durdu. Özellikle dikkat çekici olan parça ise çocuklar üzerinde kullanılmak için tasarlanmış olan parmak eziciydi. “Bunun komik bir şaka olarak görüyordu.” diyen Brakhage, ayrıca Disney’in evini ziyaret edip bu ürkütücü koleksiyonu gözleriyle gördüklerini söyleyen insanlar olduğunu iddia ediyordu. Tevekkeli değil, Brakhage Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'i seyrettiği salondan korku içinde çığlıklar atarak çıkartılmak zorunda kalmıştı - ya da başka bir sefer “Disneyland’a gideceğime Cehenneme gitmeyi tercih ederim,” demişti.


YAHUDİLER GİREMEZ


Tamam, Disney hem sağcı bir sendika düşmanı hem de sadistti, ancak bir Nazi sempatizanı olacak hali de yoktu ya... Yoksa öyle miydi? Disney’in bir Yahudi karşıtı olduğuna dair şaşırtıcı derecede güçlü kanıtlar vardır. Disney’in Hollywood’daki Yahudi ağırlığına karşı yaygarayı kopardığı diyaloglara şahit olup bunları anlatan birçok kişi vardır. “O şişko Yahudi’nin beni iflastan kurtarmasına göz yummam hiç olacak iş midir?!” diye ağlaşıyordu, Büyük Buhran döneminde bir stüdyo sahibinin filmlerinin finansmanına destek olmasıyla alakalı olarak. Bir başka sefer de, genç bir animatörü yanından ayırıp Columbia Pictures'taki “Yahudi bozuntuları” için çalışmayı tercih etmekle suçlamıştı. Bir diğer animatör Art Babbitt, Disney’in 1930’larda Nazi Yanlısı Amerikan Birliği toplantılarına katıldığını hatırlamaktadır. 1930’ların sonuna doğru Hollyvvood’da Adolf Hitler’le olan yakın ilişkileri yüzünden gayrı resmi bir şekilde kara listeye alınmış olan Alman sinemacı Leni Riefenstahl’ın filmlerini göstermeye istekli tek yönetici Disney’di. Riefenstahl Disney'den iş istediğinde, Disney ona işlerine hayranlık duyduğunu ancak itibarının zedelenmemesi için onu işe alamayacağını söyledi.



UFAK, SARHOŞ BİR ÂLEM


Disney, 1940 yılında Pinokyo'nun New York galasının yapılacağı sinema salonunun girişindeki saçağın üzerinde hoplayıp zıplamaları için o günün sabahında on bir tane cüceyle anlaştı. Gayretkeş figüranlara ödemelerinin bir kısmı Walt Amca'dan habersiz olarak beleş birayla yapıldı. O biradan o kadar çok içtiler ki, saat öğleden sonra saat üçe geldiğinde herkesin gözü önünde anadan üryan bir halde geğirip durmaya ve barbut oynamaya başladılar. Deliye dönen Disney polisi aradı ve sarhoş âlemciler saçaktan toplanıp, yastık kılıfları içinde gözaltına alındı.



BAY DONDURULMUŞ


Bir canlandırma efsanesi Disney’in kendisi de canlandırılmayı mı bekliyordu acaba? Ölmek üzere olan Disney'in vücudunun dondurulup daha sonra tekrardan hayata döndürülmesi üzerine talimatlar verdiğine dair dedikodular yıllarca bitmek bilmedi. Hatta cesedinin Disneyland’in altında bir yerlerde -bazı söylentilere göre Karayip Korsanları temalı bölümde- dondurulmuş olarak korunduğuna dair bazı iddialar vardır. Kimi biyografi yazarları Disney’in bir falcının kendisine otuz beş yaşında öleceğini söylemesi üzerine “ölüm takıntısı” geliştirdiğini ve dinleyecek birini bulduğu anda hiç durmadan canlıları dondurup sonradan canlandırma işlemi kriyobiyoloji hakkında gevezelik ettiğini ileri sürmektedir. Aynı zamanda, Disney’in ölümü ve kremasyonu etrafında gelişen sözüm ona olağandışı durumlara ve “mezarının” yerinin halktan gizleniyor olmasına de dikkat çekmektedirler. Hatta, ölümünden kısa bir süre sonra, Disney’deki yöneticilerin her birine isimleriyle seslenerek esrarengiz bir biçimde “Yeniden görüşeceğiz.” diyerek bitirdiği elveda amaçlı kısa bir filmin varlığına dair haberler ortalıkta dolaşmaya başladı. Disney ailesi tüm bu iddiaları ısrarla reddediyordu. Ölümünden altı yıl sonra, kızı Diana, "Babam Walt Disney’in dondurulmayı istediğine dair çıkan dedikodularda hiçbir gerçeklik payı yoktur.” demiştir. “ Babamın kriyobiyoloji diye bir şeyden haberi bile olduğunu sanmıyorum.” Hikâyenin -mevcut resmi belgelerle de desteklenen- aslı şudur: Disney’in naaşı yakılıp, külleri Kaliforniya, Los Angeles’ta bulundan Forest Lawn Mezarlığı'na defnedilmiştir. İsteği doğrultusunda halka açık bir cenaze töreni düzenlenmemiş ve mezarının yeri gizli tutulmuştur.




Posted from my blog with SteemPress : https://nerunyses.timeets.xyz/2018/06/30/waltdisney/

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
1 Comment
Ecency